• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
Duyurular

Sayın Üyelerimiz, Yüksek öğretim kurumlarında eğitim gören üniversite öğrencilerimize burs sağlanmaktadır. Öğrenci burslarına yapmış olduğunuz katkılar için teşekkür ederiz.


**DUYURU** 
01/10/2008 tarihli ve 30552 sayili Resm  Gazete'de yayımlanan Dernekler Yonetmeliginin 83. maddesine göre derneklerin üyelerine ait bilgileri DERBIS'e (Dernek Bilgi Sistemi ) kaydetme zorunlulugu getirildi. Bu nedenle 2022 yılına  ait aidatların ödemesi ve sistemdeki kişi listelerinin güncellenmesi gerekmektedir.Üye bilgilerinin iletilmemesi veya yıllık aidatın ödenmemesi durumunda Dernek Tüzüğünün ilgili Maddesi gereği üyelikleri düşmüş olacak.
“ Dernek üye aidat ödemelerini  AKBANK  İSTANBUL ÇAĞLAYAN ŞUBESİ TR980004600352888000054496  nolu  iban numarasına gönderebilirler açıklama kısmına 
Aidatı gönderen kişinin Adı Soyadı TC ve telefon numarasının yazılzması gerekiyor.
Ayrıca üye aidat borcu olmayan üyelerimiz  isterlerse “ bağış veya Öğrenci  burs ödemesi”olarak ödeme gönderebilirler.
Sevgi ve saygılarımızla. Dernek Yönetim kurulu adına
Başkan  Turan BALCI


Düğün Nikah ve diğer planli etkinlikleri https://www.ilicakoy.com/Etkinlikler sayfasından takip edebilirsiniz.


Rize Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 41,7196   41,7947
EURO 48,3565   48,4436
       
Özlü Sözler
Seni iki şey anlatır. Hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır ve her şeyin varken gösterdiğin tavır. Hz. Mevlana
DEĞİRMENİN DİLİ ROMAN) ( -26-

 

….

 

       Koriden aşağı doğru inerken çamlığım sırtında bulunan mezarlıkların yanında hem bir soluklanmak ve hem de mezarlara bir Fatiha okumak üzere mezarların yanına çıktı. Mezarlardan ilk kendisini karşılayan Nam’ı diyar rahmetli Keçeli Hacı Hasan oldu. Hacı Hasan dedenin mezarının başında durarak önce bir Fatiha okudu ruhuna ikram etti. Amma içinde öyle bir ürperti koptu ki sanki rahmetli kendisini tokatlayacakmış gibi bir adım geriye atarak, İçinden; bak hacı dede durum bildiğin gibi değil, ben böyle olsun istemedim, hem siz beni çok iyi tanırsınız, ben sizin en üslü, en iyi ve de en çalışkan talebelerinizden biriydim. Hem babamı da çok iyi tanırsınız. Her şey güzellikle olsun, seven sevdiğine telli duvaklı, davullu zurnalı kavuşsun istedim. Annem babam; Allah’ın emri ile Peygamberin kavli ile annesinden babasından istesin istedi, ama olmadı. Annesi benden yana, ancak o zalim babası bir inat uğruna bize kıydı. Hiç kızın bende gönlü olmazsa ben böyle bir şey yapar mıydım?

 

       İmdat çamlığın sırtında bulunan diğer mezarlıklara tek tek göz gezdirerek kendisini savunurcasına sesli olarak düşünmeye başladı. Rıfat amcaya, Elmas nineye, Yusuf ve Şuayip abilerine seslenircesine; bende böyle olsun istemedim. Bütün işimi gücünü bırakıp taa İstanbullardan kalkıp buralara gelmek, gizli gizli değirmenlere yatmak, değirmende sabahlamak kolay mı sanki? Sakunarın içerisinde sabaha kadar kıçım dondu, her yanım tutuldu, ben hırsız mıyım? Terörist miyim? Kendi köyüme gizlice giriyorum, evime, annemin babamın yanına gidemiyorum değirmenlere kalıyorum.

 

       İmdat issiz mezarlıkta kendisini âmâsız fakatsız ve lakin siz, sessizce dinlemekte olan sessiz çoğunluğa içini döktükçe döküyor, her nedense gözü keçeli Hasanın mezarına kayınca içinde bir ürperti oluşuyor, korkuyordu. Keçeli Hasanı çok iyi tanıyordu. Vücudunda yedi kurşun yarası bulunan İstiklal savaşı gazisi olan Keçeli Hasan Yiğit, mert ve bir o kadarda sert mizaçlı bir adamdı. Yanlışa hiç tahammülü olmayan doğruluktan yana tavır koyan, elif gibi dosdoğru adamdı.

 

       Hem keçeli Hasan Molla idi, Yaylalarda, köylerde Camilerde imamlık yapardı. İmamlık yaptığı yerlerde öncelikle çocuk okutmaya çok önem verirdi. Bir zamanlar köyün camisinde imamlık yaparken kendisi de Keçeli Hasanın talebelerinden idi. Namaz başlarını, salli barik dualarını ondan öğrenmişti. İmdat; yine maziye yolculuk yapmaya başlayarak camide okuduğu arkadaşlarını, yaşamış olduğu anıları, yediği dayakları bir bir gözünün önünden bir filim şeridi gibi geçmeye başladı. Rukiye ile olan aşkları da Camide başlamıştı zaten.

 

       Hocasının uzun çubuğu aklına geldi. Keçeli Hasan çocuk okuturken dersten dolayı çocuk dövmezdi ama yaramazlık yapan çocuklara yerinden kalkmadan uzun çubuğu ile kafasına kafasına vururdu. Çocuklar kollarını birbirlerinin omuzlarına atarak ileri geri sallanarak yüksek sesle sübhaneke den başlayarak sırasıyla; ettehiyyatü, Allahume selli, Allahumme barik, Rabbena, Allahumme innanesteinüke, Allahumme iyya kenağbudu, Amentü, Fatiha süresi, elemtere, liilafi, ereeytellezi, inna eğteyna, külya, liilafi, tebbet, kulhüvellah, Kuleğüzübirebbil felek ve Kul eğüzübirebbinnnas sürelerini okurlardı. Ardından; Hocanın sormuş olduğu: Dinimiz, kimin kulusun, kimin ümmetisin, kimin milletindensin, kimin zürriyetindensin, Müslüman mısın? Gibi sorulara hep bir ağızdan yüksek sesle cevap verirlerdi. Böylelikle bilmeyenlerde tüm bunları öğrenmiş olurdu.  

 

       Camide okuyan çocuklar hayatları boyunca kendilerine yetecek kadar dini bilgileri bilirdi. Günde kaç vakit namaz var? Namaz nasıl kılınır? Gusül abdesti nasıl alınır, namaz abdesti nasıl alınır, İslam’ın şartları, imanın şartları, namazın şartları nelerdir? Gibi dini konularda kişinin kendisine karşı sorumlulukları, ailesine karşı sorumlulukları, çevresine karşı sorumlulukları gibi konularda detaylı bilgi sahibi olurlardı. Dünyevi ve uhrevi hayatta kendilerine yetecek kadar bilgi öğrenirlerdi. Çocuklar sevgiyi, saygıyı, edep ve adabı camide öğrenirlerdi.

 

       Keçeli Hasanın mezarı nakil vesilesiyle çamlığın sırtına gelmişti. Asıl mezarı, yanı ilk defin yapıldığı yer Zekerlerin arazilerinin alt kısmından geçen patika yolu ile Tepenin Memiş’in evinin üst kısmından geçen patika yol arasında kalan ve mezarlık için vakfedilen üçgen şeklindeki yerde idi, 1975 yılında ilçe genelinde meydana gelen seller neticesinde Zekerlerin ahpınlerinin hemen hemen yarısından aşağı kısmının kopması neticesinde meydana gelen selintide mezarlık da koparak Tepenin Memiş’in evinin içine göçmesiyle nakil gerçekleştirilmiştir. Aynı yerde metfun bulunan Mehmet Efendi Hazretlerinin mezarı bu selden etkilenmemiştir. Efendi dedenin mezarı halen aynı yerde ziyarete açıktır.

 

       Keçeli Hasanın mezarı ile birlikte yine kendileri gibi İstiklal savaşı gazilerinden olan kardeşi Mutelif dede ve kardeşinin eşi Elmas nine ile birlikte birkaç mezar daha çamlığın sırtına nakledilmiştir. 1975 yılında meydana gelen selintide başta aşeki vane’de Rizvan dedenin evi olmak üzere, abduun mahallesinde, sırtlar mahallesinde birçok yerde sel meydana gelmişti. Köy ile Kaza arasında bulunan araba yolu kazadan cimil istikametine giderken yaklaşık 1.5 – 2. Kilometrelik mesafedeki kısmında, dere seviyesine yakın bulunan 50 -60 metrelik yol tamamen bozularak sular altına kalmıştır. Yolun bu kısmından yaya olarak dahi geçme imkânı yoktu. Yaya trafiğine geçit vermeyen bu yoldan ulaşım kayaların üst kısmından, tamamen ormanlık alandan geçici olarak açılan patika yolundan sağlanıyordu.

 

       Hatta o tarihlerde İstanbul ilinde inşaatta elektrik akımına kapılarak vefat eden bir köylümüzün cenazesi köye getirilirken İkizdere’de yapılan “sal” yardımıyla omuzlarda taşınmak suretiyle köye ulaştırılmıştı. O tarihlerde İkizdere’de henüz İmam Hatip Lisesi yoktu, ancak İlkokul, ortaokul ve normal Lise vardı. Köyümüzden bu okullara giden çocuklar ancak ebeveynlerinin yardımıyla bu kayalıklardan geçerek okula gidebiliyorlardı.

 

       İmdat çamlığın sırtındaki mezarlıklarda tüm bu mazideki olayları tefekkür ederken saatin ne kadar geçtiğinin farkında bile olmadan kolundaki saatine bakınca, saatteki akrebin yelkovanı kovaladığını saniye sayar’ın hızlıca üzerlerinden koşar adım yürüdüğünü gördü. Güneş batıya doğru evirilmiş, gün akşama doğru devrilmekte olduğunu görünce buluşma saatlerinin bir hayli yaklaştığını fark ederek hızlıca istianere doğru koşmaya başladı.

 

      Buluşma noktaları olan yere varan İmdat istianerdeki açık alanı hızlıca gözleri ile kontrol ederek kimseciklerin olmadığını görünce rahat bir nefes aldı. İlk etapta susuzluğunu gidermek için, demir bir boru içerisinden önünde bulunan ağaçtan, içi oyularak yapılmış olan uzunca tekne biçiminde kocaman bir oluğun içerisine şarıl şarıl akmakta olan suyun başına gelerek kana kana su içti. Ardından yine bir çevre kontrolü yaptıktan sonra ormanlık alana geçerek, kendisince etrafı gözleri ile kolaçan edebileceği en uygun bir Çam’ın altına siper alarak beklemeye başladı.

 

       İmdat; avını bekleyen yeleli bir Aslan gibi öncelikli olarak köy istikametinden gelen yolu kovlarken, Rukiye’nin şaşırtmalı olarak Aşeki vane tarafından veya kürdüğün suyu tarafından gelebileceğini de göz önünde bulundurarak, göz ucuyla her tarafı fıldır fıldır kolaçan ediyordu. Bir yandan da kendi kendisiyle konuşuyordu.  Hayatta en zor şey beklemektir galiba, ne zor şey bu beklemek. Ama iki türlü beklemek vardır. Biri umutsuzca beklemek, diğeri ise umutla beklemek, İmdat umutla bekliyordu. Hiç bu kadar çok umudu olmasaydı, taa İstanbullardan kalkıp buralara kadar gelir miydi ki?  

 

       Bir ara köyün karşısına bulunan Homeze tarafındaki dağa bakarak yine geçmişe yolculuk yapmaya başladı. İmdat 13 – 14 yaşlarında iken annesinden ve babasından habersiz bir tüfek satın almıştı. İmdat her Karadenizli gibi silaha çok meraklı idi. Kendi harçlıklarından biriktirmiş olduğu dört bin lira parası vardı, ancak tüfeği satan adam altı bin lira istiyordu. İmdat Küçük kardeşleri olan Abdülkadir ve Mustafa’nın ortaklaşa yapmış oldukları tahta kumbaralarında biriktirmiş oldukları iki bin liralarını da alarak altı bin lirayı tamamlamış oldu.

 

       Kumbaradaki parasını vermek istemeyen kardeşi Abdülkadir’e ne kadar da yalvardığını, ne vaatler verdiğini, ne diller döktüğünü hatırladı. İmdat almış olduğu, tek namlulu Konya Huğlu marka, yivsiz, yirmi numara av tüfeğini evin üst kısmında bulunan otların içerisine gizlemiş idi. Tüfeğe ait Kalemlik (mermilik), avcılıkta kullanılmakta olan vurulmuş kuşları asmak için askılık ve mermi dolum aparatları vardı. Ruhsatı olmayan bu tüfeğe mermi ve barut almakta bir hayli zorluklar yaşamış idi.

 

       İkizdere’de tek av bayı olan Ethoneli Asim Coşkun amcadan zaman zaman barut alırdı. Asim amca her seferinde tüfeğin ruhsatını sorar, olmadığını anlayınca, çaktırmadan bir dahaki seferde ruhsatı getir derdi. Asim amcada dumanlı ve dumansız olmak üzere iki çeşit barut bulunurdu. Dumansız barut çok pahalı idi. Bu nedenle İmdat devamlı olarak dumanlı barut alırdı.

 

       Evde iki kardeşin haricince İmdat’ın tüfeğinden kimsenin haberi yoktu. Uzun bir müddet bu şekilde tüfeğini saklamayı başaran imdat, yeni satın almış olduğu yüz gram barut, yirmi adet kapsül ve yirmi adet kartuşu evin üst hayatında bir kurunun üzerine koyarak tüfeğe ait mermi dolum teçhizatını saklamış olduğu yerden çıkardı. Dışarda yaklaşık bir metreye yakın kar yağmış, gün güneşli bir gündü. İki küçük kardeşinin meraklı bakışları arasında mermi doldurmaya başlamıştı. Önce kartuşa kapsül yerleştirip aparatı ile iyice bastırıyor, sonra kartuşun içerisine bir miktar barut koyuyor, ardından barutun üst kısmına domuz saçması veya kuş saçması yerleştirip en üst kısmına da kartuşun çapı kadar bir keçe yerleştirerek, yine dolum aparatında bulunan uygun kısma yerleştirerek iyice sıkılaştırıyordu. Kartuşun uç kısımları içe doğru kıvrılarak içerisinde bulunan malzemelerin muhkem bir şekilde sıkılaşması sağlanıyor ve bu şekilde mermi elde edilmiş oluyordu.

 

        İmdat kendisi imal etmiş olduğu yirmi adet mermiyi, otuzluk kalemliğine yerleştirerek belime kuşandı. Çok sevdiği tüfeğini de omuzuna asarak önceden hazırlamış olduğu azık çantasını da sırtına atarak av yapmak üzere okulun yanından aşağıya doğru inerek dere üzerinde bulunan ahşap köprüden karşıya geçti. Tek başına, kimseden habersiz olarak ava giden İmdat kar üzerinde yürümekten bir hayli zorlanıyordu. Ayağında kar ayakkabısı (Ğedik) olmadığından bata çıka zor bir hal bir kayalığın üzerine çıkarak biraz dinlenmek için mola verdi. Uygun bir yere oturup sırtını kayaya yaslayınca köye doğru bakınca içini ayrı bir mutluluk heyecanı kapladı. İmdat köyünü hiç bu şekilde görmemişti. Aman Allah’ım ne güzel bir manzara, Taa çiftelerden sırtlara kadar her yeri görüyordu. Karnının da bir hayli acıktığını hissedince çıkınını açarak içerisine koymuş olduğu ekmek, peynir ve cevizlerini çıkartarak yemeye başladı. Bir parça ekmeğine ısırıyor, kırmış olduğu cevizin yarısını ilave ederek iyice çiğnedikten sonra üzerine bir parça peynir ilave ediyor yutma kıvamına gelinceye kadar ezdikten sonra yutuveriyordu. Bu şekilde azığın yarısını yemiş oldu. Böyle bir manzaraya karşı hayatında hiç bu kadar lezzetli yemek yediğini hatırlamıyordu.

 

       Bir rüyadan uyanır gibi dalmış olduğu bu hayallerden bir anda uyanan İmdat derhal kolundaki saatine bakarak bir yandan da etrafı kolaçan ediyordu. Saklanmış olduğu yerin üst kısmından Yayla yolu (araba yolu) alt kısmından ise köy yolu (patika yolu) geçiyordu. Bazı duymuş olduğu seslere, tüm gizlilik kurallarına riayet ederek kulak kabartıyor, kimi sufandan, kimi ğezelden, kimi odundan gelenleri görüyordu. Birçoklarını tanıyor olmasına rağmen ses çıkartmıyor, olduğu yerde nefesini dahi tutarak gelenlerin geçmesini bekliyordu.

 

       Bazı türkü söyleyen, nara atan kadınları dinliyordu. Bazıları; Abulaaaaa yükünü ettinmiiiii diye bağırıyor. Bazıları; ben ettim derken, bazıları da; ben edemedim, kurban olayım bana yardım edin diye bağırıyordu. Köy kadınlarında sırttaki yük, başarının ve becerinin bir göstergesidir. Yük ne kadar büyük olursa o kadar makbuldür. O yüzden bu konuda mahir olan Zeyne’nin yükü, Zeyne’nin Çiteni meşhurdur. Zeyne hala (Rahmetüllah’ı aleyh) ağır yük taşıması ile ün salmıştır. Adeta iki kadının yükünü tek başına getirirdi. Zeyne’nin Çiteni gibi, Zeyne’nin Sepeti de büyüktü.

 

       Yükü gibi kendisi de; uzun boylu ve iri yarı olan Zeyne halanın konuşması da büyüktü. Yaklaşık bir kilometreden konuşsa tanınırdı. Bağırsa karşı ki dağlar ses verirdi. Zeyne halanın ölmüş çocukları hariç, üç kız üç de erkek olmak üzere toplam altı çocuğu vardı.                     

                    

……

   

 



HÜSEYİN BALCI

Okunma Sayısı: 39


216.73.216.2








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Turgut Tekin
Değerli Köylülerim, bir konuda fikirlerinizi bizimle paylaşmanızı rica ediyorum. Mevsim nedeniyle Düğün ve Nikah merasimlerinde yoğunluk yaşanmaktadır. Günümüz trafik ve ulaşım maliyetleri nedeniyle uzak bölgelerden Düğün ve Nikah salonlarına ulaşmak zorlaşmıştır. Bu nedenle köylülerimizin evlenecek çiftlere hediyelerini ulaştırabilmeleri için, Davetiye SMS altına evlenecek çiftin IBAN numarasının yazılması ve Düğün davetiyelerinin dağıtılmasında yaşanan zorluk nedeniyle davetiyelerin toplu sms olarak gönderilmesinin yeterli olacağı önerisi hakkındaki görüşlerinizi paylaşmanızı rica ederim.

Hüseyin aksu
Emeği geçen herkesten Allah razı olsun

Turgut Tekin
Değerli köylülerim öncelikle uzaktan yakından Ilıcaköyü Derneği, köy muhtarlığı ve köyümüzle ilgili konuları yakından takip ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Köyümüzle ilgili faydalı olabilecek görüş ve önerilerinizi web sitemizin ziyaretci yorumları alanında paylaşmanız, daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Sitemizin yayinlamasini istediginiz haber, bilgi. belge ve resimleri bizimle paylasabilirsiniz. Olumlu veya olumsuz goruslerinizi, musait vakitlerinizde bu mecrada tum koylulerimizin takip edebilmesi için paylasminizi rica ederiz. Saygılarımla


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.

Rize İkizdere Ilıca Köyü Derneği

© Copyright 2022  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Dernek Sitesi | Köy Sitesi


Top