Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 39,6770 | 39,7485 | |
EURO | 46,8004 | 46,8847 | |
....
Değirmenlerin icadı ile El değirmenleri ve dibek taşlarında un elde etme devri kapanmıştır. Köyde değirmenin yapılması ile adeta eski bir çağ kapanmış, yeni bir çağ açılmıştır. El değirmenlerinde bir ekmeklik un elde edebilmek için saatlerce zaman harcamak gerekirdi. Dibek taşlarında bir nebze kalaylık elde edilmiş olsa da yine de bir hayli zordu un öğütmek. Ardıç veya çimçir gibi sert yapılı ağaçlardan elde edilen tokmaklar ile oyulmuş kocaman kocaman taşların içerisinde koyulan mısırlar un haline getirilinceye kadar dövülerek un elde edilirdi. Genellikle tek kişi tarafından yapılan bu işlem bazen karşılıklı iki kışı tarafından yapılmakta idi.
Suyu bol olan ırmaklarda veya dere kenarlarında yapılan değirmenler milimetrik hesaplamalarla maharetli ustalar tarafından yapılmaktaydı. Değirmen biri sabit, biriside seyyar olmak üzere iki taştan oluşmaktadır. Taşların arasında oluşan mesafeyi ayarlamak için bir düzenek mevcuttur. Değirmenin çalışmasında suyun gücü çok önemlidir. Bu nedenle 15-20 metre uzunluğunda olan değirmen oluğu değirmen çarkına dik olarak yerleştirilir. Oluk ile çark arasında “sifon” adı verilen bir aparat vardır. Su ile dolu bulunan oluktan yaklaşık 10-12cm çapındaki sifon vasıtasıyla suyun çarka şiddetli bir şekilde çakmasıyla harekete geçen çarkın bir mil vasıtasıyla bağlı bulunduğu hareketli taşı çevirmesi neticesinde değirmen çalışmış olur. Alt deliği taşın tam orta kısmında bulunan deliğe ayarlı olan sakunar öğütülmeye hazır durumda olan mısırın deposudur. Sakunar deliği ile taş deliği arasındaki iletişimi sağlayan bir oluk mevcuttur. Oluğun rahat bir şekilde ileri geri hareket edebilmesi için ip yardımıyla sakunarın ilgili yerlerine bağlı bulunan oluk, öğütülecek olan daneyi sakunar’dan taşın haznesine taşır. Bu taşıma işlemini yapabilmesi için oluğun uç kısmına yakın bir yerde bir sopanın orta kısmına yerleştirilen ve adına “koftara” denen aparatın dönen taşın üst kısmına temas etmesi gerekir. Koftara’nın taş üzerinde yapmış oldu titreşimi oluğa iletmesiyle oluk ileri geri hareket ederek sakunardan oluk içerisine düşen danenin taşın haznesine ulaşmasını sağlar. Ayarlı olan Koftara’nın inmesi kalkmasıyla düşecek olan danelerin yoğunluğu isteğe göre ayarlanmış olur. Taşa çok temas eden koftara çok danenin düşmesine, az temas eden koftaranın ise az dane düşmesine vesile olur. Unun kalitesi bu ayardan geçer.
Muhlamalık un ile ekmeklik un arasında fark vardır. Ekmeklik undan iyi muhlama olmaz. Çünkü Muhlama unu Ekmeklik un’a nazaran daha ince olur. İki taş arasındaki mesafenin ayarı ile ince orta veya kalın un elde edilir. Mesafenin daha da büyütülmesi ile de “korkota” elde edilir. Lahana çorbasına veya haşlamaya konulan korkota yemeğe ayrı bir lezzet katar.
Oluk vasıtasıyla taş haznesine düşen daneler iki taş arasında ezilerek un haline dönüşürken sonradan gelen danelerin devreye girmesiyle önceden ezilmiş olan unlar taşın dönüş istikametine göre dışa doğru savrulur. Dışa doğru savrulan unları bir merkezde toplamak amacıyla taşın etrafına kestane ağacı kabuğundan veya tenekeden yapılmış olan taşın tamamını çevreleyen semer şeklinde bir kabuk yerleştirilir. Bu kabuğun ön kısmında bırakılmış olan açıklıktan öğütülmüş ün toplama teknesine dolar. Tekneye dolan un bir kürek yardımıyla tekrar çuvallara doldurulur.
Sakunar’da bulunan daneler tamamen bitmiş ise, başkada ilave edilecek malzeme yoksa öğütme işlemi sona ermiş olur. İlk değirmene gelindiğinde suyun oluğa verilmesiyle işlem başlamış olur. Son olarak da oluğa verilen su bir kapak vasıtasıyla kapatılır ve bu şekilde işlem tamamlanmış olur.
Değirmende su sesinin yanı sıra çarka temas eden suyun çarkla birlikte çıkarmış olduğu sese taşa temas ederek hoplayıp zıplayan koftara’nın sesi birbirine karışınca akustik bir şekilde organik değirmen sesi meydana gelmiş olur. Değirmen sesi özellikle psikolojik rahatsızlık yaşayan veya iç dünyasında fırtınalar kopan kişileri tedavi etmek için mükemmel bir sestir.
Değirmende gülüp oynayanları görmek mümkün olduğu gibi ağlayanları da görmek mümkündür. Eşinden küsenler, kaynanasından veya kaim babasından “zılgıt” yiyenler, eşi gurbette olanlar gibi her ne derdi olanlar varsa dertlerini değirmenin kapısına dökerler.
Değirmen kültürümüzde söylenen türkülerin yerleri de bir başkadır.
Öğüt değirmen öğüt
Daneleri un eyle
Askerdir benim yarım
Git ona selam söyle
Oy değirmen değirmen
Suyun gelir nereden
Geldim kapılarına
Bak bana pencereden
Öğüt değirmen öğüt
Bende öğüteceğiz
Peşime gelenlere
Korkota vereceğim
Değirmenin bendine
Akıl ermez fendine
Su vurur çarklarına
Döner kendi kendine
Değirmenden eve dönen Nuriye bebeğini kaim validesinin oturmakta olduğu peke’nin yanına, kaim validesine yakın bir mesafede bırakarak ambara gider. Yükünü yavaşça yere indirir. Un kurunu’nun kapağını yana indirir. Kuru ve temiz bir bez parçası ile kurunun içerisini iyice temizledikten sonra getirmiş olduğu taze unu kurunun içerisine doldurur. Ambarın kapısını kapatır. Sırtı dönük olarak kapının üzerine çevirmiş olduğu mandalı gözü ile kontrol etmek amacıyla yönünü kapıya doğru çevirir. Kapının doğru bir şekilde kapandığından iyice emin olduktan sonra kaim validesinin yanına gelir.
Eve girdiği andan itibaren Kaim validesinin yüzünde fark etmiş olduğu tebessümden bir şeylerin olduğunun farkına varan Nuriye çaktırmadan kaim validesinden laf almak için önce değirmenden ve değirmende karşılaşmış olduğu Değirmencinin gelini Emine’den söz açar. Değirmenle ilgili tafsilatlı malumat verdikten sonra sen ne yaptın Anneciğim, bugün bir başka neşelisin diye sorar. Kaim validesi; hele yaklaş yaklaş sana iyi bir haberim var deyince Nuriye’nin kalp atışları hızlanır ve beti benzi atar. Heyecanla Kaim validesine sarılan Nuriyea; Ne olur anneciğim fazla merakta bırakma, ne olur çabuk söyle diyerek kaim validesini gayrı ihtiyarı iyice sıkınca canı yanan Kaim valide; Ne yapıyorsun kız! Bırak, canımı mı alacaksın? Nefesim kesildi diyerek bir hamle ile Nuriye’nin elinden kurtulur. Nuriye; o halde sende çabuk söyle ne olur, yoksa Muhammet’ten bir haber mi var diye sorar.
Dur hele dur, seni cadı. Odana git de yastığının altına bak. Acele et, bende merak ediyorum oğlum neler yazmış, nasıldır, aç mıdır? Açıkta mıdır? Allah’ım sen ümmeti Muhammed’e yardım et, benim Muhammed’imede yardım et. Ayağına taş, tenine rüzgâr değmesin inşallah.
Bir solukta kendini odada bulan Nuriye yatağın başlığına gelince vücudunun ve ellerinin titrediğini hissederek mektubu almadan bir müddet dinlenmek için yatağın üzerine oturur, Başını iki ellerinin arasına alarak; Allah’ım sana çok çok şükürler olsun. Sonunda beklediğim haber geldi diyerek sakinleşmek için bir müddet oturur.
Haber geldi gelmesine de, mektubun içerisindeki haberden ne haber. Ah bu cahillik ah, ah ne olurdu keşke babam beni de okutsaydı. Neymiş kız çocuğu okumazmış, kız çocuğu evinde oturup evine ve eşine bakacakmış. Ne olurdu bende kocama bir mektup yazabilsem. Ne olurdu kocamın gönderdiği mektubu, arada vasıta olmadan okuyabilsem. Şimdi ben kime gideyim. Gerçi Ayşe’ye okuturum onu ama belki içerisinde özel bir şey yazıyor. Gerçi Muhammet beni utandıracak bir şey yazmaz ama olsun, bizimde aramızda özelimiz olsun ne olur. Bana aşkım, canım cicim demesi suç mu?
Nuriye’nin kendi kendine hayıflanması, dövünmesinde yerden göğe kadar hakkı var. İlim öğrenmenin, okuryazar olmanın erkeği dişisi mi olurmuş. Biz insan değil miyiz? Hep birilerinin desteğine muhtaç bir şekilde mi yaşayacağız. Ben okumak istiyorum. En azından okuryazar olacak şekilde harfleri öğrenmek istiyorum. Gelen mektubumu ben okuyayım, göndereceğim mektubu ben yazayım diye makul ve mantıklı bir istekte bulunmaktadır Nuriye.
Hanı! İslam’ın ilk emri oku değil mi? Yaradan Rabbinin adıyla oku. O insanı alaktan yarattı. Oku, o keremine nihayet olmayan rabbindir. Kalem ile öğretende. O insana bilmediği şeyleri öğretti. Alak süresinde Rabbim öyle buyuruyor. Peygamber Efendimiz (sav): İlim kadın erkek her Müslümana farzdır buyuruyor. Eee köyde okulda açılmış. Üçüncü sınıfa kadar herkes okuyor. Önceden okul sadece Papes’de idi. Köyden Papes’e gidip gelmek zor. Kız çocuklar için tabiide daha zor. Katalandan, Papayineden, İstanerden Papese gidilirmi? Hele kışın kar kıyamet.
Mesele sadece Emine ile Nuriye’nin meselesi değil. Mesele umum mesele, tüm kızların meselesidir. İş güç nedeniyle okula gidemeyen, daha doğrusu gönderilmeyen erkeklerin sayısı da az değil fakat kız çocukları daha çoğunluktadır. En büyük savaş cehaletle yapılan savaştır. Köye açılmış olan ilkokula erkek kız herkes yazılmaktadır. Ancak öncelik erkeklerde olup, kız çocuklarının okumalarına önem verilmemekte idi.
Konu camide cemaat arasında müşkülatlı bir mesele olarak enine boyuna tartışılmakta, herkesten ayrı ayrı sesler çıkmaktadır. Kimisi kadın; köy işlerini ve ev işlerini bilmesi yeterli, başka bir şey bilmesine gerek yok, çocuğunu büyütsün, evine baksın diyor. Kimisi kadında okumalı, dinini diyanetini, dünyasını ahiretini bilmeli diyor.
Bir Cuma sohbetinde “İslam’da kadının yeri ve önemi” konusunda vaaz veren Nizamettin hoca Cemaate kadınlar hakkında ayetler ve hadisler ışığında tafsilatlı bilgi veriyor.
Adem (as)ın Cennette yaratılması ile başlayan insanlık hayatı ile birlikte Adem (as)ın yalnızlığını gidermek ve sekinet (meveddet) bulması ve birbirlerine örtü olmaları için sağ böğründe bulunan eğe kemiğinden de Havva annemiz yaratılmıştır. Bir rivayette ise; on üçüncü kaburgasından ve kalbının etinden yaratılmıştır. Dolayısıyla kadınında erkeğinde mayası aynıdır.
Kadın, kadın, Ey Kadın! Kadın kimdir?
Kadın: doğumuyla babasına cennetin kapılarını açan başının üstü ayet olandır.
Kadın: evliği ile imanının yarısını eşine ikram eden, anneliği ile ayaklarının altı Cennet olandır.
Kadın: Peygamberi doğuran, yılda bir günlük değil iki dünyalık nimet olandır.
Kadın kimdir?
Kadın: Anandır. Kızındır, kız kardeşindir, halandır, teyzendir, eşindir. Ablandır, Yengendir.
Kadın hayatın bir parçasıdır. Bir elmanın yarısı gibidir. Kadınsız erkek yarım sayıldığı gibi, erkeksiz kadında yarım sayılmaktadır. İslam’da kadının yeri de bellidir, Erkeğin yeri de bellidir. Her iki cinsinde görev ve sorumlulukları hiçbir şüpheye mahal bırakılmayacak bir şekilde tek tek anlatılmıştır.
Kadın ve erkeğin dünyevi ve uhrevi sorumlulukları vardır. Yaratılış gayesine mugayir olmayacak şekilde herkes yaşama hak ve özgürlüklerine sahiptir. Dünya nimetlerinden istifade etmede kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. Burada ölçü dindir. Din olarak bizlere İslam’ı seçen yüce Mevla’mız rehber olarak da Kuran’ı Kerimi göndermiştir. O Kuran’ı iyice anlayıp belleyebilmemiz içinde Peygamberler göndermiştir.
İnsanoğlu başıboş olarak yaratılmamıştır. Dünyevi ve uhrevi olarak yapacağımız tüm iş ve işlemler İşte bu Kitabullah’a ve sünneti Resulullah’a uymak zorundadır. Ef’alı mükellefin görev ve sorumlulukları bellidir. Bunlar Farz, Vacip, Sünnet, Müstehap, Mubah, Haram, Mekruh, ve Müfsittir. Kadın erken her Müslüman bunları bilmek ve hayatını bunlara uydurmak zorundadır.
Bu işin lami cimi yoktur. Her şey ayan beyan apaçık ortadadır. Falan hocaya, filan hocaya sormanıza gerek yok. Kuran’a sorun, Sünnete sorun. Her evde bir ilmihal olması lazım, açın okuyun. Dini konularda, bana göre, sana göre olmaz, Benim mantığım, senin mantığın yok Kuran ne diyorsa odur. Din akla ve mantığa aykırı değildir. Ama akılsızlıklar ve mantıksızlıklarda dine mal edilemez. Yapacağımız iş ve işlemleri nefsinize değil vicdanınıza danışınız. Nefis kötü şeyleri telkin eder. Çünkü o şeytandandır. Vicdan ise rahmanı olup yapılacak olan kötü işlerden dolayı rahatsızlık duyar. Duy vicdanının sesini, nefsine uyma.
Bir insan düşünün haram yer, domuz eti yemez. Zina eder, gusülsüz gezmez. On bir ay içer, Ramazanda içmez. Teravih kılar, farzları kılmaz. Sadaka verir, Zekât vermez. Kurban keser, kimseye vermez. Ölünün yanında örtünür, dirinin yanında açılır. Birde gelir dini mesele olunca akıl verir. Hz. Ömer (r.a)’ın bir sözü geliyor aklıma; Dininizi iyice öğrenin, yoksa yaşadığınızı Din zannedersiniz.
Toplumdaki en büyük problemlerden biri nedir biliyor musunuz? Taklıd’ı imamdır. Yanı; bir örf, adetmiş gibi, bir kültürmüş gibi dini yaşamak. Başını örtmek, ama niye örttüğünü bilmemek, Namaz kılmak, ama niye kıldığını bilmemek, İbadet etmek ama ibadette ne söylediğini bilmemek, sadece dededen babadan görmüş olduğu dini ritüelleri taklit emek.
Değerli Cemaat: Taklıd’ı inan insani kabre imanla götürmeyebilir. Taklıd’ı iman açık havada yakılan bir mum gibidir. Ne taraftan estiği belli olmayan bir muhalif rüzgâr tarafından derhal sönmesi, maazallah yok olması mümkündür. O taklıd’ı inanı tahkike çıkarmak lazım. Yanı; araştırılmış, sorgulanmış ve hakikati bulunmuş hale getirip sapa sağlam bir hale getirmemiz lazım. Ebedi allem önümüzdedir riske atmak hiç akıl karı değildir.
İşte bütün bu anlatılanlar her kadın ve erkeğin dünyadaki görev ve sorumluluklarıdır. Ben duymadım, ben bilmiyordum deme hakkımız yoktur. Buzdolabını, çamaşır makinesini yapan fabrika kullanma kılavuzunu da kolisinin içerisine koymuştur. İnsanoğlunu yaratan Cenabi Mevla da kullanma kılavuzunu Peygamberleri vasıtasıyla göndermiştir. O kılavuz da Kuran’dır.
Yaradılış gayesine uygun olarak yaşamak zorunda olan kadın ve erkekler yaptıklarından ve yapacaklarından sorumludur. Vesselam.
Mevla’m duyduklarımızı anlamayı, anladıklarımızı hayatımızda tatbik etmeyi ve mucibince amel etmeyi cümlemize nasip eylesin.
....