• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
Duyurular

Sayın Üyelerimiz, Yüksek öğretim kurumlarında eğitim gören üniversite öğrencilerimize burs sağlanmaktadır. Öğrenci burslarına yapmış olduğunuz katkılar için teşekkür ederiz.


**DUYURU** 
01/10/2008 tarihli ve 30552 sayili Resm  Gazete'de yayımlanan Dernekler Yonetmeliginin 83. maddesine göre derneklerin üyelerine ait bilgileri DERBIS'e (Dernek Bilgi Sistemi ) kaydetme zorunlulugu getirildi. Bu nedenle 2022 yılına  ait aidatların ödemesi ve sistemdeki kişi listelerinin güncellenmesi gerekmektedir.Üye bilgilerinin iletilmemesi veya yıllık aidatın ödenmemesi durumunda Dernek Tüzüğünün ilgili Maddesi gereği üyelikleri düşmüş olacak.
“ Dernek üye aidat ödemelerini  AKBANK  İSTANBUL ÇAĞLAYAN ŞUBESİ TR980004600352888000054496  nolu  iban numarasına gönderebilirler açıklama kısmına 
Aidatı gönderen kişinin Adı Soyadı TC ve telefon numarasının yazılzması gerekiyor.
Ayrıca üye aidat borcu olmayan üyelerimiz  isterlerse “ bağış veya Öğrenci  burs ödemesi”olarak ödeme gönderebilirler.
Sevgi ve saygılarımızla. Dernek Yönetim kurulu adına
Başkan  Turan BALCI


Düğün Nikah ve diğer planli etkinlikleri https://www.ilicakoy.com/Etkinlikler sayfasından takip edebilirsiniz.


Rize Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 39,2546   39,3254
EURO 45,2384   45,3199
       
Özlü Sözler
Hiçbir şey ayağınıza gelmez; en azından iyi olan hiçbirşey. Herşeyi gidip almanız gerekir.
DEĞİRMENİN DİLİ -9-

    ......

 

    İlk kez ailesinden ayrı olarak gurbet hayatına başlayan Muhammet diğer arkadaşları olan Mehmet, Ahmet ve Zekeriya ile birlikte önceden yapmış oldukları plan doğrultusunda işe koyulurlar. Muhammet ile Ahmet İstanbul ili Bakırköy ilçesinde bulunan Sümerbank fabrikasına, Mehmet ile Zekeriya ise Mecidiyeköy’de inşaat kalfalığı yapan Ali kalfanın yanına giderler.

 

        Nazlı Can’ın babası Muhammet Bakırköy Sümerbank fabrikasına gitmeyi bilerek ve isteyerek kabul etmişti. Çünkü Sümerbank’ta çalışmakta olan Mehmet amcası hakkında babasından çokça söz işitmiş idi. Mehmet amcanın dede baba dostu olduğunu ve çok iyi birisi, çok yardımsever birisi olduğunu biliyordu. Sora sora Bakırköy’de Sümerbank fabrikasına ancak öğlen saatlerinde ulaşan Muhammet ile Ahmet Fabrika’nın kapısında bulunan görevliye durumlarını izah ederek Rize İkizdere İlica köyünden Mehmet ile görüşmek istediklerini söylerler. Görevli içeriye telefon açarak haber verir. Ziyaretçilerinin olduğunu öğrenen Mehmet amca, hayırdır inşallah diyerek nizamiyedeki güvenlik görevlisin yanına gelir. Görevliye kendisin anons edildiğini ve misafirlerinin olduğunun söylendiğini ve bu nedenle geldiğini söyler. Güvenlik görevlisi bekleme salonunda oturmakta olan Muhammet ile Ahmet’i işaret ederek işte orada oturan gençler sizi sordu der.

 

        Gençlerin yanına giden Mehmet amca gençlere selam vererek, beni sormuşsunuz, Rize İkizdere ilica köyünden Mehmet benim, sizi tanıyamadım siz kimsiniz? Muhammet derhal ayağa fırlayarak heyecanla Mehmet amcanın eline yapışır ve öperek söze başlar. Ben İlica köyünden Nizamettin hocanın oğlu Muhammet, buda arkadaşım Ahmet. Biz dört arkadaş İstanbul’a çalışmaya geldik. İki arkadaşımız Kalfa Ali dayının yanına gitti. Babam sizden ve sizin babanızdan çokça söz ederdi onun için bende arkadaşım Ahmet ile birlikte sizin yanınıza geldik. Köyde durumlar malum, burada çalışmak istiyoruz.

 

        Nizamettin hocayı ve babasını çok iyi tanıyan Mehmet amca; sen bizim Nizamettin hocanın oğlu Muhammet ‘misin? Vay bee sen ne kadar büyüdün, kocaman delikanlı olmuşsun, gelin bakalım şimdi sizin karnınızda açtır. Önce bir yemek yiyelim sonra konuşuruz. Muhammet ile Ahmet kem küm etseler de Mehmet amcanın sözüne itiraz edemezler. Birlikte Fabrikanın yemekhanesine giderler. Birlikte yemek sırasına girerek tabldot usulü yemeklerini alarak bir masaya otururlar.

 

        Bir yandan yemeklerini yerken bir yandan da sohbet ederler. Mehmet amca köyden havadisler sorar. Uzun zamandır köye gitmemiş olan Mehmet amca da bu vesile ile köy hasreti gidermeye çalışır. Tanıdığı bütün yaşlıları sorar. Yeni yapılacağını duyduğu Caminin durumunu, okulun durumunu, değirmenin durumunu, akla gelen her şeyi sorar. Almış olduğu cevaplar karşısında bazen iç çekerek ah vah eden Mehmet amca bazen de kahkaha ile gülerek yemekleri sona erer.

 

        Mehmet amca Muhammet’e evli, bekâr olduğunu sorunca gözleri bir anda buğulanan Muhammet evli olduğunu ve bu günlerde bir çocuğunun doğacağını söyler. Mehmet anca yine bir kahkaha atarak Vay bee küçük Muhammet, Caminin kapılarında çelikçomak oynayan, mile oynayan Muhammet büyümüşte birde baba olacakmış, vay ulan vay! Desene biz çok yaşlandık. Eee şimdi buraya çalışmaya geldiniz öylemi? Peki, elinizde bir mesleğiniz var mı? Ne iş yapacaksınız, kalacak yeriniz var mı?

 

        Muhammet kalacak yerimiz yok, ne iş yapacağımızı da bilmiyoruz. Ama ne iş olursa yaparız, yeter ki olsun. Odunda taşırız, taşta taşırız. İnşaatta da çalışırız, fabrikada da çalışırız. İstemeye istemeye de olsa bir kere bu yola koyulduk, madem geldik her ne iş olursa yapacağız. Sizlerde yardımcı olursanız ömür boyu size minnettar kalırız.

 

        Mehmet amca; dur hele dur, seni gidi küçük Muhammet seni, Baba Muhammet, olmuş ya da olacak heee. Sen yavuklunu nasıl bıraktın da buralara geldin, biraz daha bekleyemedin mi? Çocuğun doğsaydı ondan sonra gelseydin ya, hiç mi merak etmiyorsun karını, çocuğunu?

 

        Sol yanından kurşun yemiş yaralı ceylan gibi tökezleyen Muhammet ağlamamak için kendisini zor tutarak kekeleyerek konuşmaya çalışır. Mehmet amca tam bam telimden vurdun beni. Zaten istemeye istemeye geldim, ama köyde de durumlar malum, demek ki hayat yolculuğumuzda gurbete çıkmakta varmış. Yoksa sizinle nasıl tanışacaktık. Babamı tanıyorsunuz, dedemi tanıyorsunuz şimdi bizi de tanımış oldunuz. Demek ki hayatımızda sizinle de tanışmak varmış. İnşallah burada çalışıp eşimi ve çocuğumu buraya, yanıma alacağım.

 

       Mehmet amca söze girerek; senin deden benim babamın dostuydu, çok iyi arkadaştılar, hatta Hacca bile birlikte gittiler. Babam senin dedenden hep bahsederdi çok iyi kalpli, iyilik seven bir insandı. Neyse şimdi asıl konumuza dönelim, öğlen tatili bitmek üzere, bende işime döneceğim. Şimdi sizin kalacak yeriniz yok, diğer arkadaşlarınız Ali kalfanın yanına gitmiş, iyi yapmışlar, dört koldan araştırmaya başlamışsınız, iyi yaptınız umarım başarılı olursunuz. Gurbet ellerde birçok insan çalışır başarılı olur, birçokları da heba olur gider, sizi inançlı ve kararlı görüyorum, umarım yanılmam, inşallah sizler başaracaksınız. Şimdi ben Fabrikanın Müdürü ile görüşeceğim, mümkünse ikinizi de burada işe alacağım, ama olmazsa birinizi mutlaka alırım diye umut ediyorum. Siz bir iki gün içinde bana tekrar uğrayın bir görüşelim. Ha bu arada kalacak yeriniz var mı? Nerde kalacaksınız?

 

        Muhammet; yok Mehmet amca nerde kalacağımızı henüz bilmiyoruz, dun akşam Kahvede masaların üzerinde sabahladık. Diğer arkadaşlarımızdan birisi Mehmet arkadaşımız daha önce İstanbul’a gelmiş o buraları biliyormuş, zaten buraya, sizin yanınıza da bizi o gönderdi. Sizi çok iyi tanıyormuş.

 

        Mehmet amca; Mehmet kimin oğlu, babasının adı nedir diye sorunca, Muhammet; Babasının adı Süleyman diye söyledi. Mehmet amca; ha bizim Süleyman, çok iyi tanırım iyi birisidir. Peki, o halde şimdilik bu kadar. Eğer yer bulamazsanız, bizim köylülerden birçokları Alibeyköy’de kalıyorlar, grup grup ev tutmuşlar. İsterseniz birisinin adresini size vereyim. Dursun’un oğlu İmdat ordadır, o size yardımcı olur. Adresi şuraya yazayım. “Saya yokuşu salkım sokak No:15 Alibeyköy” işte bu. Oraya giderseniz İmdat’a benim selamımı söyleyin. Olmazsa yine bana gelin ben bir hal çaresine bakacağım diyerek birbirlerinden ayrıldılar.

 

      Bakırköy’den Topkapı’ya kadar yaya olarak yürüyen Muhammet ile Ahmet bir hayli yoruldular. Biraz dinlenmek için bir kenara çekilip etrafı seyretmeye başladılar. Sessiz bir ortamdan İstanbul’un göbeğinde tantananın ve debdebenin tam ortasında, karabalık bir insan topluluğu, kimi sağa, kimi sola koşuşturuyor, bağıranlar, çağıranlar, araba gürültülerine karışan korna sesleri arasında adeta birbirlerini duyabilmek için onlarda bağırarak konuşuyorlardı. En çok da minibüsçülerin; Aksaray, Aksaray, Aksaraaaayyy. Bir diğeri; Eminönü Eminömü Eminönüüü. Bir diğeri; Şişli, Taksim, Beyoğlu Beyoğluuu. Bir diğeri; Merter, Bakırköy, Yenibosna diye bağırarak diğer çığırtkanların seslerini bastırmak için sanki birbirleriyle yarış yapıyorlar. İstanbul’un her ilçesini ve her beldesini sayarak bağıran ve çağıran çığırtkanlar araçlarına müşteri toplamak için birbirleriyle yarış yapıyorlardı. İstanbul’un toplama ve dağıtım merkezi olan Topkapı İstanbul’un kalbi mesabesinde bir merkez konumunda idi. Her renkten, her cinsten ve her yöreden insanın bulunduğu Topkapı’da, her cinsten ve her işten insan da bulmak mümkündü. Bir kenarda “bul karayı al parayı ”diye bağıranlar, bir köşe başında “Tombala tombala” diye bağıranlar mı ararsın? Bir yanda “Buz gibi soğuk sudan içen”, “Ayran ayran, Buz gibi ayran”. Bir yanda “Gel vatandaş gel, batan geminin malları bunlar. Ne alırsan beş lira” bağıranlar mı ararsın? “Simit simit taze simit” “Eskişehir unundan, yeni çıktı fırından”. Manavlık yapan Seyyar satıcılar;”Domateees domateees”, “Şelengo, se kilo de hezer” , Salatalık, biber, patlıcan aklınıza gelebilecek her türlü şeyden satanlar kendi hünerlerini sergilemek adına ne varsa yapmaktadırlar. Hokkabazlık yapan, şempanze’lik yapan ne ararsan var.

 

        Muhammet ile Ahmet bu tantanalı ve debdebeli ortamdan bir an önce kurtulmak için, diğer arkadaşları ile birlikte belirledikleri Tophane’deki Pangaltı Kıraathanesine gitmek üzere bir minibüse binerek oradan uzaklaşırlar. Bir yandan şaşkın bakışlarla minibüsün camından dışarıyı seyreden Muhammet bir yandan da uzaklara dalarak köyünü, eşini ve doğacak olan yavrusunu düşünmektedir. Arkadaşı Ahmet’in kendisini dürtmesi ile kendine gelen Muhammet; ne oldu ne var dercesine arkadaşının suratına bakar. Ahmet; hadi geldik, arabadan inmemiz lazım, sen uçmuşsun oğlum, Allah yardımcın olsun. İstersen ilk kalkan gemi ile seni memlekete gönderelim. Bu halinle heba olursun buralarda, seni ben bile kurtaramam sonra, demedi deme.

 

Muhammet: bırak şimdi, bunu tartışmanın sırası değil, ben gitmek için karar verdiğim zaman size söylerim, biletimi de kendim alırım. Şimdi hadi bakalım Mehmet ile Zekeriya kahvede midir? Bakalım onlarda ne haber var. Ali dayı onlara ne demiş, iş bulabilmişler mi? Bir görelim.

 

        Kahveye girdiklerinde Mehmet ile Zekeriya’nın bir masada çay içerek sohbet ettiklerini gördüler ve onlara doğru giderken Muhammet bir anda karşısında çocukluk arkadaşı Yusuf’u görünce adeta şok oldu. İki arkadaş uzun bir müddet birbirlerine sarılınca bir anda onları seyre dalan Ahmet bir zaman sonra Mehmet ile Zekeriya’nın oturmuş oldukları masaya giderek kendisine oturabileceği bir sandalye bularak oturdu. Selamlaşma faslından sonra merakla Muhammed’i soran Mehmet’e eli ile işaret ederek işte orda, baksana hala ayrılmamışlar, vay be, ne arkadaşmış hala ayrılmamışlar, bu gidişle Muhammet bizi satar gibi geliyor bana.

 

      Söze giren Zekeriya; durun bakalım arkadaş, bu iş öyle olmaz, hemen dedikoduya başlamayalım. Bir gelsinler bakalım, bizde bir tanışalım şu Yusuf’la, ne Yusuf’muş bizde görelim. Ahmet’e dönerek; söyle bakalım neler oldu, ne haber var, Mehmet amca ne dedi, sen ondan haber ver.

 

        Bir yandan Göz ucuyla Muhammet ile Yusuf’u takip eden Ahmet bir yandan da Mehmet amca ile aralarında olup bitenleri bir bir anlatmaya başladı. Kalacak yer konusunda da kendilerini Alibeyköy’de ikamet eden İmdat’ın yanına yönlendirdiğini ilave etti. Mehmet ve Zekeriya’nın da köyden tanıdıkları İmdat’ın açık adresini öğrenince onlarda sevindiler.

 

        Bir müddet sonra sohbete dahil olan Muhammet ile Yusuf selamlaşarak her biri ile tek tek tokalaştı. Çayları tazelemek üzere Yılmaz abisine seslenen Mehmet, Abi! Bize birer çay daha verir misin dedi. Gurbet ellerde, hiç beklenmedik bir anda tevafuk eden bu buluşma haliyle herkesi etkilemişti, Yudumlanan çayın tadı gibi yapılan sohbetin rengi de değişmişti.

 

       Yusuf bu yeni arkadaşların durumunu öğrenmek için söz alarak; İstanbul’a ne zaman geldiklerini ve ne yaptıklarını, ne yapacakları, kalacak yerlerinin olup olmadığını sordu.  

 

       Muhammet Yusuf’a durumlarını kısaca anlattıktan sonra Mehmet’e dönerek siz ne yaptınız Ali dayı yı bulabildiniz mi? Diye sordu.

 

        Mehmet evet bulduk Ali dayı bizi çok güzel karşıladı, birlikte yemek yedik. Şu anda inşaatta yeteri kadar işçisinin olduğunu söyledi. Ancak yeni bir iş kovaladığını, beş bloktan oluşacak olan bir site işi olduğunu, eğer o işi alabilirse daha çok işçiye ihtiyacı olacağını söyledi. Bu gün, yarın haber beklediğini ve irtibatı kesmemek için yanına gelmemizi söyledi.

 

        Muhammet Yusuf’a dönerek sen ne iş yapıyorsun, nerde kalıyorsun diye sorunca Yusuf; ben işportacılık yapıyorum dedi.

 

        Muhammet; İşportacılık ne demek, yanı kötü iş mi yapıyorsun, nedir işportacılık.

 

        Yusuf; yok yok öyle kötü bir şey değil. Burada tanışmış olduğum Tokatlı bir arkadaşla birlikte Karaköy’den almış olduğumuz Çakı, Çakmak, Ayna, Tarak, Ustra, Biçak, Jilet, Yara bandı gibi şeyleri Gemilerde, otobüslerde veya halkın kalabalık olduğu yerlerde satıyoruz. İlk zamanlar zor geliyordu, ama şimdi alıştık artık. Burası İstanbul burada ne satarsan gider. Yeter ki biraz sermayen olsun. Kimi Domates satıyor, kimi hıyar satıyor. Kimi su satıyor, kimi şerbet satıyor. Kimi Mısır satıyor, kimi Patates satıyor. Yanı herkes bir şeyler satıyor, herkes de alıyor. Atlet, kilot, don gömlek bile satan var. İstanbul’da aç kalınmaz, yeter ki biraz uyanık ol. İstanbul’un taşı toprağı altın derler ya, işte öyle altın. Kimi parayı alır götürür, kimi canını zor kurtarır. İstanbul burası kimini yutar, kimini ihya eder. Akıllı olacaksın. İstanbul’un üçkâğıtçısı, kapkaççısı bitmez. Arkadaşım Selami anlatmıştı, çok ilgimi çekti. Selami dedi ki bana: Oğlum bak burası İstanbul çok uyanık ol. Çok dikkatli ol. İstanbul’a her gün kırk kamyon eşşek gelir, kırk kamyon eşşek gider. Gelen eşşekler paralarını bıraktıkları gibi, semerlerini de satar eşşek olarak giderler. Burada uyanıklar geçinir. Uyanık olana havada karada engel yoktur.

 

        Bir anda ortamın buz kestiğini sezen Muhammet; neyse neyse sen bırak üçkâğıtçıyı, beş kağıtçıyı, bizim üç kağıtla beş kağıtla işimiz olmaz. Bizler evli barklı insanlarız. Namusumuzla geldik, namusumuzla gideriz. Sen nerde kalıyorsun sen onu söyle. Biz Evvel Allah hak yemeyiz, hakkimizi da yedirmeyiz. Helal’ı minella’dan çalışır, helal’ı minelladan kazanırız evel Allah.

 

......



HÜSEYİN BALCI

Okunma Sayısı: 45


216.73.216.123








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Turgut Tekin
Değerli Köylülerim, bir konuda fikirlerinizi bizimle paylaşmanızı rica ediyorum. Mevsim nedeniyle Düğün ve Nikah merasimlerinde yoğunluk yaşanmaktadır. Günümüz trafik ve ulaşım maliyetleri nedeniyle uzak bölgelerden Düğün ve Nikah salonlarına ulaşmak zorlaşmıştır. Bu nedenle köylülerimizin evlenecek çiftlere hediyelerini ulaştırabilmeleri için, Davetiye SMS altına evlenecek çiftin IBAN numarasının yazılması ve Düğün davetiyelerinin dağıtılmasında yaşanan zorluk nedeniyle davetiyelerin toplu sms olarak gönderilmesinin yeterli olacağı önerisi hakkındaki görüşlerinizi paylaşmanızı rica ederim.

Hüseyin aksu
Emeği geçen herkesten Allah razı olsun

Turgut Tekin
Değerli köylülerim öncelikle uzaktan yakından Ilıcaköyü Derneği, köy muhtarlığı ve köyümüzle ilgili konuları yakından takip ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Köyümüzle ilgili faydalı olabilecek görüş ve önerilerinizi web sitemizin ziyaretci yorumları alanında paylaşmanız, daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Sitemizin yayinlamasini istediginiz haber, bilgi. belge ve resimleri bizimle paylasabilirsiniz. Olumlu veya olumsuz goruslerinizi, musait vakitlerinizde bu mecrada tum koylulerimizin takip edebilmesi için paylasminizi rica ederiz. Saygılarımla


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.

Rize İkizdere Ilıca Köyü Derneği

© Copyright 2022  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Dernek Sitesi | Köy Sitesi


Top