• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
Duyurular

Sayın Üyelerimiz, Yüksek öğretim kurumlarında eğitim gören üniversite öğrencilerimize burs sağlanmaktadır. Öğrenci burslarına yapmış olduğunuz katkılar için teşekkür ederiz.


**DUYURU** 
01/10/2008 tarihli ve 30552 sayili Resm  Gazete'de yayımlanan Dernekler Yonetmeliginin 83. maddesine göre derneklerin üyelerine ait bilgileri DERBIS'e (Dernek Bilgi Sistemi ) kaydetme zorunlulugu getirildi. Bu nedenle 2022 yılına  ait aidatların ödemesi ve sistemdeki kişi listelerinin güncellenmesi gerekmektedir.Üye bilgilerinin iletilmemesi veya yıllık aidatın ödenmemesi durumunda Dernek Tüzüğünün ilgili Maddesi gereği üyelikleri düşmüş olacak.
“ Dernek üye aidat ödemelerini  AKBANK  İSTANBUL ÇAĞLAYAN ŞUBESİ TR980004600352888000054496  nolu  iban numarasına gönderebilirler açıklama kısmına 
Aidatı gönderen kişinin Adı Soyadı TC ve telefon numarasının yazılzması gerekiyor.
Ayrıca üye aidat borcu olmayan üyelerimiz  isterlerse “ bağış veya Öğrenci  burs ödemesi”olarak ödeme gönderebilirler.
Sevgi ve saygılarımızla. Dernek Yönetim kurulu adına
Başkan  Turan BALCI


Düğün Nikah ve diğer planli etkinlikleri https://www.ilicakoy.com/Etkinlikler sayfasından takip edebilirsiniz.


Rize Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 40,8120   40,8855
EURO 47,6745   47,7604
       
Özlü Sözler
Seni iki şey anlatır. Hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır ve her şeyin varken gösterdiğin tavır. Hz. Mevlana
DEĞİRMENİN DİLİ -17-

….

 

        Almış olduğu haber karşısında ahpının ortasında donup kalan Rukiye bir müddet sonra, bir toplamış olduğu lahanalara birde elmanın dalında bulunan Ali’ye bakarak kendi kendine; acaba ben rüyamı görüyorum? Rüyada mıyım? Yoksa Ali bana şakamı yapıyor? Hem etrafta kimselerin olup olmadığını kontrol için etrafı “kolaçan” ediyor, hem de haberi teyit etmek maksadıyla Ali’nin bulunmuş olduğu elma ağacına yavaş yavaş sızma yapıyor.

 

        Rukiye elma ağacının altına gelir gelmez, yukarı bakmadan Alinin duyabileceği bir şekilde; Ali sen doğrumu söylüyorsun? Bak bana şaka yapmıyorsun, benimle oyun oynamıyorsun değil mi? Ali; abla ne şakası? Ne oyunu? Oyunun sırası değil şimdi. İmdat abı seni malum değirmende bekliyor, çabuk ol bak akşam olacak, gidemeyeceksen bana söyle ben gidip haber vereyim.

 

        Kalp atışlarını daha da hızlanan Rukiye topraklanan elleri ile terleyen yüzünü silmeye çalışırken ellerinin titrediğini ve topraklı ellerini yüzüne sürmüş olduğunu fark ederek, dilinden; Allah’ım sen bana yardım et, Allah’ım sen bizi koru diye dua etmeye başladı. Toplamış olduğu lahanaları sepetine atarcasına koyarak nefes nefese evin yolunu tutar. Eve geldiğinde ilk iş olarak kalp atışlarını ve nefesini kontrol altına almaya çalışır. Tam bu esnada İç odadan babasının sesi duyar.

 

        Rukiye, paçı Rukiye, sen misin? Neredesiniz? Geberdiniz mi? Annende ses vermiyor. Bu evde kimse yok mu? Diye bağırır.

 

        Rukiye; benim baba ahpınde idim, lahana almak için annem gönderdi. Yarın lahana çorbası yapacağız diye cevap verir.

 

        Rukiye’nin babası; Paçı akşam oldu açlıktan geberiyorum, bakalım yarına çıkabilecek miyim? Sen bana bir şeyler hazırla. Annen nerde, hangi Cehenneme gitti?

 

        Rukiye; tamam baba ben hemen şimdi yemeğini hazırlarım. Annemi bilmiyorum ama ya ahırdadır veya Elmas halalara gitmiştir.

 

       Rukiye de önce annesini bulması lazım diye içinden geçirerek. Ah! Anne neredesin? Dert ortağı anne, sırdaş anne, yoldaş anne neredesin. Bir solukta ahıra inerek Annesini Mosralı’yı sağarken bulur. Heyecanla yanına sokularak, ahırda kimselerin olmadığını bildiği halde yine de etrafa bir göz attıktan ve kimseciklerin olmadığından iyice emin olduktan sonra annesine sırtından sarılarak, Anne! Anne! canım annem.

 

        Annesinin; dur paçı sütü dökeceksin, ne oldu, ne var? Ne söyleyeceksen çabuk söyle. Zaten “evetleyirum” babanın yemeğini vermedim daha, şimdi kıyametler kopacak, bir de seninle uğraşamam. Ne dur, ne var, ne oldu?

 

        Rukiye; Anne İmdat İstanbul’dan geldi, şu anda beni değirmenimizde bekliyor.

 

        Annesi; Sus paçı, seni r…..,ı yalan söyleme, gene bir şeylerin mi peşindesin, yalan söyleme. İmdat ne zaman İstanbul’dan geldi?

 

       Rukiye; Anne Vallahi yalan söylemiyorum. Görmüyor musun halimi? Zaten perişan durumdayım. Bana ancak sen yardım edebilirsin. Ben kime gideyim. Hem bilmiyor musun benim İmdat’tan başka bir sevgilim yok. Olamaz zaten. Biz birbirimize bir söz verdik. Ölmek var, dönmek yok. Ben İmdat’a bir mektup yazdım oda çıktı geldi İşte. Beni Değirmende bekliyor.

 

        Annesi; sen nerden haber aldın sana kim söyledi İmdat’ın geldiğini?

 

       Rukiye; Ali, Ali söyledi anne. Uzatma benim acelem var. Eğer ben gidemezsem Ali ile haber göndermemi söylemiş.

 

        Annesi; tamam tamam, dur daha fazla sıkma beni zilli. Sen şimdi git babana bir muhlama eyle, ya da muhlama uzun sürer ekmeği yeni ettim, femelede pekinin içinde, o şimdi pişmiştir. Ekmeği çıkar, içine biraz yağ, minci koy. Süzme yoğurt ’da ambarda köşeye asılıyor, ondan bir tasa koy, biraz sula babanın sofrasını kur, Ondan sonra sen git. Geriden ben bakalım ne ederim. Ama çabuk git gel. Babanı sen biliyorsun. İkimizi de kör bıçakla keser, ona göre.

 

        Rukiye; tamam anne, canım annem, sen bir tanesun diyerek yanağından bir buse alarak ağzına koyar, “Puç” diye bir öpücüğü de annesinin yüzene kondurmayı ihmal etmeden ahırdan ayrılır.

 

      Derhal işe koyulan Rukiye annesinin talimatları doğrultusunda babasının sofrasını kurar. Bu arada babasının sormuş olduğu suallere mümkün mertebe makul ve mantıklı cevaplar vererek evden ayrılır.

 

       Hem kimselere gözükmemek, hem de hedef şaşırtmak için Ali’ların evlerinin üstünden korıye doğru çıkmaya başlar. Koriye giderken kapıda kendi yapmış olduğu yüzme arabası ile oynayan Ali’ye, ben gidiyorum işareti yaparak yoluna devam eder. Ayaklarını hızlıca aşırmasına mani olan dolaylığını yukarı doğru kıvırarak beline sokar. Başındaki peştemale iyice sarılarak yoldan gelecek olanlar tarafından tanınmamak için önlemini alır.

 

       Bu şekilde koriyi aşıp karanlıktan aşağı inmeye başlayan Rukiye artık yürümüyor, koşmuyor da. Aşağı değirmene doğru hoplaya zıplaya iniyor. Gün ikindi vaktını iyice geçmiş, Güneş batmak üzere son gülücüklerini gösterirken, uzaktan Değirmenin etrafını iyice gözetledikten sonra, görünürde kimsecikler olmadığından iyice emin olduktan sonra, her zaman yaptıkları gibi değirmen oluğunun başına gelerek, buluşma parolaları olan, kuş sesine benzer “cik cik ciiik, cik cik ciiik” diye ses çıkartır. Karşıdan “kuu kuuu kuuuu” sesinin gelmesini beklemeye başlar. O bekleyiş tarifsiz bir bekleyiş. Korkunun ve sevincin bir arada yaşandığı, anlatılamayan ancak yaşanan bir bekleyiştir bu bekleyiş. Geçen zaman içerisinde yerinden çıkmak için göğüs kafesine darbeler indiren kalbını sakinleştirmek için iki elini üst üste koyarak kalbını geri doğru bastırırken, kulaklarını tilki kulağı gibi hassas ve duyarlı konuma getirmek için peştamalını ve çemberini açarak gelecek olan “Kuuu” sesine odaklanır.

 

       İmdat ise aç karnını doyurmak için sırt çantasında bulunan helva ve ekmeğini yemek için ırmağın kenarında, kendisine hem siper hem de sofra olarak kullana bileceği uygun bir taşı gözüne kestirmiş, o taşa tırmanarak oturmuştu. Sırt çantasını iki bacağının üzerine yerleştirerek azığını çıkarmış, bir yandan malum değirmenin olduğu yeri, bir yandan çevreyi gözetlerken bir yandan da gelecek olan parolaya odaklanmıştı. İrice koparmış olduğu ekmek parçasının arasına yerleştirmiş olduğu helvayı iştahla ağzına atarak iki evirip çevirdikten sonra hızlıca mideye indirmeye başlar.

 

       Üç dört lokma mideye varınca beklenen “cik cik ciiik” sesi kulağına ilişince derhal yerinden hoplayan İmdat iyice emin olabilmek için kulak kabartarak yeniden sesin gelmesini bekler. Bir müddet sonra aynı “cik cik ciiik” sesi gelince elindeki ekmek ve helvayı ırmağa çantasını da sırtına atarak taştan aşağı zıplayarak iner ve bir solukta malum değirmenin yanına varır.

 

       Değirmene doğru gelen İmdat’ı gören Rukiye İmdat’a doğru koşar adımlarla hamle yaparak, Değirmen oluğunun altında birlikte yazmış oldukları “SÖZ” yazısını görecek şekilde birbirlerine sarılan iki sevgilinin bu hallerine değirmen şahit, değirmenin oluğu şahit, ağaçlar ve kuşlar şahit olurlar. Değirmenin ağaçtan yapılı olan eskimiş oluğundan üzerlerine damlayan sulara aldırış etmeden bir müddet bu vazıyette kalırlar. Damlayan sular akan gözyaşlarına karışarak sel olup aşağılara doğru akmaktadır. Durmuş zamana, susmuş mekâna ve sevenleri ayıranlara inat akan su bütün ihtişamı ve şırıltısı ile “işte bu, işte bu” diye nara atıyor sanki. Sevenlerin bir daha ayrılmamak üzere kavuşmalarını sağlamak amacıyla ağaçlar avuçlarını açmış dua ediyor, kuşlar ise yapılan dualara “âmin âmin” der gibi nida ediyordu.

 

       Zaman kaybedilmemesi ve özenle harcanması için, gerekli ve gerektiği şekilde kullanılması gereken önemli bir sermaye. Alınacak kararlar, yapılacak planlar çok önemli. Hemen işe koyulmak derhal harekete geçmek lazım, zaman icraat zamanı. 

 

       Sevgi fedakârlık ister, âşık olmak demek ise uğrunda yok olmak demektir. Söz ağızdan çıkar, söylenenler söyleyenleri bağlar.

 

Gel çıkalım dağlara

Dağlar olsun evumuz

Her komardan bir yaprak

Olsun keremitümüz

 

 

Sevduğum sigaranı

Ne of çekup içersun

Al beni de yanuna

Ne hasretluk çekersun.

 

 

Köşendeki lambanun

Işık veren gazıyım

Al beni de yanuna

Ben her şeye razıyım.  

 

        Sözleri sadece name olsun diye değil, içerisinde barındırmış olduğu manayı icraate yaşamanın ve yaşatmanın sözüdür. Çöllerde yana yakıla Aslı’sını aramaktan ve ağlamaktan gözleri kör olan Ferhat, çölde namaz kılmakta olan bir dervişin önünden bilmeden ve görmeden geçince arkasından dervişin: “Be hey adam! Görmüyor musun burada Namaz kılıyorum, neden önümden geçiyorsun” sözlerine:” Ben Aslının aşkından hiçbir şeyi görmüyorum, sen Allah aşkından Namaz kılarken beni nasıl görüyorsun? Diye cevap verince Derviş gerçek aşkın manasına tam olarak bu duymuş olduğu laftan sonra vasıl olmuştur.

 

        Rukiye; bir dur hele, benim fazla vaktim yok. Annemi ahırda bıraktım, babamın önüne de sofra kurdum geldim, Annem ahırdan gelince babam beni sorar. Annem acele git gel dedi. Şimdi ne yapacağız onu konuşalım. Bir mektup yazsaydın, ne yapacağımızı söyleseydin de ondan sonra gelseydin, şimdi ne yapacağız.

 

       İmdat; ben Anneni babanı üzmeni veya atmanı istemiyorum, durumu sende biliyorsun. Bak benim geldiğimden ne annemin nede babamım haberi var. Bir Allah, bir Ali, birde sen biliyorsun. Benimde çok fazla vaktim yok. Dükkânda bir sürü siparişlerim var, yetiştirmem gereken çok önemli işler var. Dükkânı Nizamettin hocanın oğlu Muhammet’e bıraktım senin yazmış olduğun mektuba istinaden geldim. Ben seni babandan istettim, gerisi senin bileceğin bir şey. Beni tanıyorsun, Annemi babamı biliyorsun, kendi anneni babanı da biliyorsun. Teyzem dünden razı bu işe ama baban bir inat uğruna Nuh diyor peygamber demiyor. Babanı ikna edebilirsen ben yine seni isteteyim, bende düğünden yanayım. 

 

        İmdat devamla; Aksı halde ben gemileri yaktım geldim, sende gemileri yakmaya hazırsan al bohçanı kaçalım. İstersen hiç bohçaya mohçaya da gerek yok ver elini buradan istainere, oradan kazaya inelim. Yoldan geçen bir arabayla Rize’ye ineriz, ondan sonrası kolay. İstersen eve git annenle bir daha konuş. Teyzeme çok selamlarımı söyle, ellerinden öpüyorum. Benim niyetimin ciddi olduğunu ve ölümüne geldiğimi söyle, Teyzem bize yardımcı olacaktır. Eminim sonradan işler düzelecek ve dayım da bizi af edecektir. Dayım beni iyi bilir ama bir sefer “yok” demiş sözünden dönemiyor hepsi bu.

 

        Rukiye; tamam ben şimdi eve gideyim, annemle bir konuşayım ama şimdi akşam oldu, sen bu akşam ne yapacaksın, nerde kalacaksın, karnında açtır senin, nasıl olacak?

 

        İmdat; sen beni düşünme, ben azığımı aldım, gerekirse üç gün aç da dururum. Bu akşam sabah namazına kadar değirmende yatacağım, sakunarın içerisine kıvrılır yatarım. Sabah namazından sonra Buradan yukarı çıkarak İstainere geçeceğim, seni öğlen ezanına kadar orada bekleyeceğim. Orada bir yerlerde saklanırım. Parola aynı, işaret aynı, eğer bir aksılık olurda gelemezsen Ali ile haber gönderirsin.

 

        Rukiye; Değirmen oluğunun altında birlikte çizip içerisine yazmış oldukları “SÖZ” yazısına bakarak tamam aşkım tamam ölümüne “SÖZ” diyerek oradan ayrılmak üzere iken arkasına dönerek; ben şimdi gidiyorum annemle konuşacağım, Annem bizden yana. Bu akşam buraya gelemezsem İstainere geleceğim, olmadı Ali ile haber göndereceğim “SÖZ” diyerek yürüdü gitti.

 

        İmdat Rukiye’nin arkasından bakarak cebinden çıkarmış olduğu sigara paketinden almış olduğu bir dal sigarayı iki dudağı arasına yerleştirip bir öteye, bir beriye eveleyip geveleyerek iyice ezerken Rukiye gözden kaybolur kaybolmaz muhtar çakmağını çakarak sigarasını yakarak kocaman dumanı önce içine sonra da Rukiye’nin arkasından salık verir.

 

        Irmağın kenarına, yemek yediği taşın üzerine tekrardan çıkarak, bir yandan sigarasını içerken bir yandan da kara kara düşünmeye başlar. Bu işin içinden “Hoholis” olmadan bir çıkabilirsem ne mutlu bana, gelmişken Annemi babamı da bir görsem ne iyi olurdu, onlarda duyunca kızacaklar bana. Şu dayımın yaptığına, başıma açtığı işlere bir baksana, ben eşimi gelinli duvaklı almak isterdim. Bütün köy duysun, davetler olsun, yemekler yensin, horonlar, kemençeler derken, şu halime bak, fare gibi değirmenlerde sakunarlarda saklanacağım, benim gibi adama bu yapılır mı be dayı, senin yaptığın iş mi yanı. Rukiye’yi sevdiğimi sadece köy değil, dünya âlem biliyor. İyilikle versen kızı da, bende ellerinden öpsem ne olurdu sanki diye derin derin düşüncelere daldı.

 

        Değirmendere’de gün battı, güneş battı, hava karanlıkladı artık, hafiften soğuk da başladı. Işık yok, yolcu yok, su sesinden başka ses yok. Kuşlar bile yuvalarına çekilmiş, kuş sesi de yok. Hayatta en güzel seslerden olan SU SESİ – KUŞ SESİ – PARA SESİ – KARI SESİ’nden biri olan sadece su sesi ile baş başa kalan İmdat etraftan toplamış olduğu kuru ağaç dallarını değirmenin içerisine taşıyarak değirmenin bir bucağına çakmak yardımı ile küçük bir ateş yakar. Bir yandan eline almış olduğu bir “çüpi” yardımıyla közlenen ateşi karıştırırken bir yandan da mırıldanmaya başlar.

 

Sevdaluk ettuk ettuk

Biri birine yettuk

Sevdaluğun yüzünden

Bak ne hallere gelduk          

                                               

                                      

Sevdaluk ettuk ettuk

Biribirine yettuk

Sevdaluğun yüzünden

habu ömürü tükettük

 

 

Sevdaluk ede ede

Çıktum bir ince dala

O dalda kirilurse

Sarbeni peştemala  

 

 

        Ah ulan ah yalan dünya, ben bu dünyaya niye geldim ki!

 

Anam beni etmesan

Beni derde koymasan

Beni ettun edeceğune

Beni sevdama versan

 

 

Değirmenun içine

Karışmışım dumana

Etsen bir kara yılan

Salı versen ormana

 

 

        Gecenin ilerleyen saatlerinde bastıran uykunun ağırlığından ateşin başında sağa sola yalpa vurmaya başlayan İmdat yarınki yapacaklarını planlayarak, ateşe de sönmemesi için birkaç odun yerleştirip, değirmen içerisinde en güvenilir yer olan sakunarın içerisine kıvrılarak “yarın ola, hayrola” “Ya Allah bismillah” diyerek ceketinin bir ucu ile başını örterek uykuya dalmaya çalışır. Normalde yalnızlıktan ve karanlıktan korkan İmdat bildiği bütün duaları okuyarak bir müddet sonra uykuya dalar.                   

.....



HÜSEYİN BALCI

Okunma Sayısı: 41


216.73.216.175








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Turgut Tekin
Değerli Köylülerim, bir konuda fikirlerinizi bizimle paylaşmanızı rica ediyorum. Mevsim nedeniyle Düğün ve Nikah merasimlerinde yoğunluk yaşanmaktadır. Günümüz trafik ve ulaşım maliyetleri nedeniyle uzak bölgelerden Düğün ve Nikah salonlarına ulaşmak zorlaşmıştır. Bu nedenle köylülerimizin evlenecek çiftlere hediyelerini ulaştırabilmeleri için, Davetiye SMS altına evlenecek çiftin IBAN numarasının yazılması ve Düğün davetiyelerinin dağıtılmasında yaşanan zorluk nedeniyle davetiyelerin toplu sms olarak gönderilmesinin yeterli olacağı önerisi hakkındaki görüşlerinizi paylaşmanızı rica ederim.

Hüseyin aksu
Emeği geçen herkesten Allah razı olsun

Turgut Tekin
Değerli köylülerim öncelikle uzaktan yakından Ilıcaköyü Derneği, köy muhtarlığı ve köyümüzle ilgili konuları yakından takip ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Köyümüzle ilgili faydalı olabilecek görüş ve önerilerinizi web sitemizin ziyaretci yorumları alanında paylaşmanız, daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Sitemizin yayinlamasini istediginiz haber, bilgi. belge ve resimleri bizimle paylasabilirsiniz. Olumlu veya olumsuz goruslerinizi, musait vakitlerinizde bu mecrada tum koylulerimizin takip edebilmesi için paylasminizi rica ederiz. Saygılarımla


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.

Rize İkizdere Ilıca Köyü Derneği

© Copyright 2022  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Dernek Sitesi | Köy Sitesi


Top