Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 36,5350 | 36,6008 | |
EURO | 39,6843 | 39,7558 | |
HACI RASİM YILMAZ
Hacı Rasim Yılmaz İmamlar kabilesinin Ustali’lar kolundan gelmektedir. Baba adı Osman olan Hacı Rasim’in bilinen bir kardeşinin ismi de Ruşen’dir. Ruşen Dede; o zamanlar bir vesile Rusya’ya bulunan köyümüzden birçok büyüğümüz ile birlikte Rusya’da ikamet etmekte iken hastalanmış, köye döndüğünde ise bir müddet sonra vefat etmiştir. Ruşen Dede Rasim Dededen çok eski zaman önce vefat ettiğinden hakkında detaylı bir bilgiye sahip değiliz.
1871 doğumlu olan Rasim dede, Cennet Mekân Abdülhamit Han Hazretleri (1876 – 11909) tahta geçmeden beş yıl önce dünyaya gelmiştir. 1984 yılında vefat eden Rasim dede113 yıl hayat yaşamıştır. Yaşamış olduğu dönem itibarı ile her iki Tük devletini de çok iyi bilen Rasim dede, deyim yerindeyse: “Feleğin çemberinden geçmiş”, inişi ve çıkışı bol olan bir hayat sürdürmüştür.
Bir başka yazımızda kısmen değinmiş olduğumuz ve burada da tekraren belirtmek isterim ki Hacı Rasim Dedenin Dedelerinden olan Usta Ali, kimi rivayetlerde Gümüşhane’den bahsedilse de, kahır ekseriyete göre Trabzon’un Sürmene ilçesinden gelmektedir. İyi bir demirci ustası olan Usta Ali her yıl köyümüze gelip, kazma, kürek, balta, nacak gibi alet ve edevatların yanı sıra silah bakım, onarım ve tamiri, bir rivayete göre kendi çapında silah imalatı ve kalaycılık yapmakta idi.
Çok amaçlı ve geniş bir repertuara sahip olan Usta Ali, köyümüzde çok sevilen bir şahsiyet olması nedeniyle Süleymanlılar tarafından kendisine Aşeki Vaneden yer bağış edilerek köyümüze daimi olarak kalması sağlanmıştır. Rivayet odur ki köyümüzden evlendirilmiş ve zürriyeti köyümüzde devam etmiştir. Bu günkü haliyle bilinen Mevlut’ler ve Rasim’in taifesi Usta Ali’ye dayanmaktadır. Mevlut Dedenin Babası ile Rasim Dedenin Babasının kardeş olduğu rivayet edilmektedir.
Rasim Dede, hayatında üç evlilik gerçekleştirmiştir. Birinci evliliğini; Gürdere (Ethone) köyünden yakinen tanıma imkânına sahip olduğum Kolsuz Ali Osman Baş ve Riza Baş’ın halaları olan Fatma nine ile yapmıştır. Rasim Dedenin Fatma Nineden; Osman, Hamza, Adem, Nazir, Feyruz isminde beş oğlu, Yosma (Rizvan Dede ile evlenmiştir.) isminde bir kızı olmak üzere toplam altı çocuğu olmuştur. Üçüncü evliliğini Gündoğdu (Kafkame) Mahallesinden yapmış olan Rasim Dedenin eşinin ismi Kezban’dır. Rasim Dedenin Kezban Nineden çocuğu olmamıştır.
İkinci evliliğini Köyümüzden İstainer Mahallesinden yapmış olan Rasim Dedenin bu hanımından; Rauf, Suddin isminde iki oğlu, Nazmiye (Yine İstainerden Hacı İbrahim ile evlenmiş) ve İlmiye (Aşaki Vaneden Şevki Yılmaz ile evlenmiş) iki kız çocuğu daha olmuştur. Toplamda on çocuğu olan Rasim Dedenin çocuklarından her birisi zamanının devrinde adından söz ettiren çok saygın ve çok değerli şahsiyetlerdir. Rasim Dedenin ölen çocuklarına Rabbimden gani gani rahmet hayatta olanlarına sağlıklı ve hayırlı uzun ömürler temenni ediyorum.
Torunu Demirali Yılmazın anlatımıyla Hacı Rasim dede bir seferinde faso deresinden yukarı Yaylaya doğru tek başına ava gider. Dere boyu giderken öğlen saatlerine yakın bir zamanda, sürekli güneş alan bir bölgede güneşin etkisiyle iyiden iyiye gevşemiş olan bir yerde karların çökmesiyle Hacı Rasim dede kendisini derenin içerisine bulur. Rasim dedenin düştüğü yer yüksekçe bir kayanın dibidir. Kayanın altında genişçe bir mağara ve mağaranın içerisinde kış uykusuna yatmakta olan Ayı ile karşı karşıya gelir. Avcılığının yanı sıra çok cesur ve atık olan Rasim dede hiç tereddüt etmeden Mavzeri Ayı’ya doğrultur ve “paçğayı”(Fişek yatağında bulunan fişeklerin tamamı) Ayıya boşaltır. Bu şekilde Ayı’ya yem olmaktan kurtulan Rasim dede yukarı çıkmak için bir hayli efor sarf eder. Nihayet gün yüzüne çıkınca bir hayli da yorulmuş olan Rasim dede kar üzerinde boylu boyunca uzanarak, gayrı ihtiyarı uykuya dalar. Bir müddet bu şekilde uyuyan Rasim dede uyandığında yeniden Yayla istikametine yola koyulur. Bu esnada rastlamış olduğu bir av izini takıp ederek Yaylaya yakın bir noktada, ormanın bitim noktasında bir av vurur. Bunca yorgunluktan sonra yapmış olduğu bu av neticesinde çok sevinir ve Rabbine şükreder.
Yaylaya çok daha yakın olan Rasim dede avını sırtlayarak Çağıran kaya Yaylasındaki Mehmet (Felibaş) dedenin evini açarak buraya yerleşir. Gün akşam olmuş Köye gitme imkânı ve takati da kalmamıştır. Avını tavana asan Rasim dede ateşi yakar ve kendine iyi bir ziyafet çekmek için hazırlık yapmaya başlar. Kendince emin ve güvenilir bir yerde olduğunun vermiş olduğu rahatlıkla yemeğini hazırlamakta iken birden bir ayak sesleri duyar ve derhal silahına sarılarak gerekli mevzisiniz alı ve beklemeye başlar. Bir müddet sonra kapı çalınır. Kim o! Diye bağıran Rasim dede. Dişardaki ses; aç, biziz, korkma bizden sana zarar gelmez, yeter ki sen bize ateş etme, biz beş kişiyiz haberin olsun. Bir müddet bu şekilde konuşmalar devam eder. Sonunda Rasim dede kapı açar ve beş silahlı kişiyi karşısında bulur.
Gelen kişiler Andon tarafından gelip Cimil istikametine giden, o zamanların meşhur eşkıyalarındanmış. Rasim dede eşkıyalara kendisini ifade eder. Benim kimseyle bir işim yok, ben avcıyım, işte avım. Bu akşam buraya kalacağım, yarın köye ineceğim. Eşkıyalar da Rasim dedenin samimi ve hoş sohbetine güvenerek; tamam bizden sana bir zarar gelmez, senin dumanı görünce buraya geldik. Zaten avı da görmüş olan eşkıyalar birlikte geceyi burada geçirmeye karar verirler. Av etinden hazırlamış oldukları ziyafete kendi azıklarını da katarak güzelce yerler içerler ve her biri bir köşede istirahate çekilir. Sabahleyin kahvaltıdan sonra Eşkıyalar Rasim dededen memnun bir şekilde: Bak! Ne sen bizi gördün, ne de biz seni gördük. Bizi şikâyet edecek olursan bizi görüyorsun, seni mutlaka bulur ve seni yaşatmayız. Ona göre, sen yolu, biz yolumuza diyerek Rasim dede ye bol miktarda mermi vererek oradan ayrılırlar. Rasim dede bu olaydan uzun müddet kimseye bahsetmez. Aradan yıllar geçince Avcılık maceralarını anlatırken başından böyle bir olayın da geçtiğini anlatır. Bizde, Rasim dedemizi anlatırken, bize anlatılmış olan bu olayı geleceğe aktarmış oluyoruz.
Yine bir seferinde, evde iken geceleyin çatıdan sesler duyan Rasim dede hemen silahına sarılarak mevzilenir. Hasım sahibi olan Rasim dede çatıdan gelen sesleri ayak seslerine benzetir. Sanki çatıda birileri öteye, beriye gezmektedir. Namlunun ucuyla sesin geldiği istikameti takıp eden Rasim dede tetiği çeker ve ayak sesleri bir anda kesiliverir. Vakit’in da çok geç olması nedeniyle Rasim dede hiç dışarı bile çıkmadan yatağına yatarak istirahate çekilir. Sabahleyin kalkınca hanımına; hanım şu çatıya bir bak bakalım bir şey var mı? Akşam gelen o sesler neyin nesiymiş? Sabahleyin Çatıya çıkıp bakan hanımın, kocaman bir köpek leşinin çatıda olduğunu görür ve gelip Rasim dedeye haber verir. Yahu! Sen zavallı, dilsiz hayvanı vurdun. Rasim dede: O beni bilmiyor mu? Benden habersiz geceleyin benim çatımda ne işi vardı, neden çatıda dolaşıp duruyordu? Diye cevap verir.
Dedesi gibi İyi bir demirci ustası olan Rasim Dede aynı zamanda da iyi bir avcıydı. Hoş sohbetli ve cömert bir kişiliğe sahip olan Rasim Dedenin evinden misafir eksik olmazdı. O zamanlar güzel bir geleneklerimizden olan Dini Bayramlarda, bayramlaşma ziyaretleri için Rahmetli Hacı Babamla köydeki tüm yaşlıları ziyaret ederdik. Rasim Dedenin evine yapmış olduğumuz ziyareti, açıkta yanan ateşin kenarıda kendisi için özel yapılmış “Peke” de tabaklanmış beyaz bir Ayı postunun üzerinde oturuşunu çok iyi hatırlıyorum. Konuşmaları ile etrafındakileri güldürürdü. Rasim dedenin çocuklara karşı ayrı bir sevgisi vardı. Ziyaret süresince, beni dizinin dibinden ayırmazdı. Bana çeşitli sorular sorar, verdiğim cevaplara kahkaha ile gülerdi. Rasim Dede bana; kaç kardeşsiniz? diye sorduğunda, ben, yedi kardeşiz deyince, sen benim payım dediğini iyi hatırlıyorum. Dua kulübümüze kayıtlı olan Rasim Dedemizin değerli oğlu Hamza Yılmaza damat olmamız, Rasim Dedenin şahsımıza yapmış olduğu hayır duanın tezahürü veya ilahi bir tevafuk olmuştur.
1984 yılında vefat etmiş olan Rasim Dede, İmamlar Camisinin yanında metfundur. Oğulları, gelinleri ve bir yeğeni ile yeğeninin eşi Molla Seferin kızı ile birlikte bir aile mezarlığında yatmakta olan Rasim Dedemize ve cümle geçmişlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Yaşanmış olan her hayat ve yaşayan her şahsiyet ardında mutlaka bir iz bırakmış olur. Rivayet yoluyla dilden dile günümüze kadar ulaşan hayat serüvenlerinden birçoğu unutulma veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. “Söz uçar, Yazı kalır” anlayışından yola çıkarak gördüklerimizi, duyduklarımızı ve bildiklerimizi atiye aktarmak ve mazıyı hayırla yâd etmek için yazdıklarımızın tarafınızdan hüsnü kabul göreceğine olan inancım tamdır. Yazımızı okuyup bir Fatiha okuyan bizi de anmış olacağından Rabbimize hamd ederiz, okuyucularımıza teşekkür ederiz. Bu bizim için yeterlidir.
Üstün deha ve yüksek bir bilgi birikimine sahip olup, bu bilgileri sadece lisan’en naklederek darı bekaya irtihal edenleri rahmetle anarken, keşke bir not defterleri olsa da bugün açıp okusak demekten kendimi alamıyorum. Yakinen tanıyanların çok iyi bileceği üzere adeta: “Ayaklı Kütüphane” diye tabir edebileceğim Rahmetli Hacı Babam İsmail Hoca’nın aktardıklarını keşke bir kitapta toplayabilseydim, keşke kaydedici bir cihaza kaydede bilseydim diye zaman zaman iç çekerek vahlanırım. Hacı Babamın bırakmış olduğu Not defterini zaman zaman elime alıp karıştırdığımda, o zamanki güncel olaylardan; İneğinin hangi tarihte doğum yaptığını, Peteğinin hangi tarihte “oğul” verdiğini, çocuklarının hangi tarihte doğduğunu, o yıl kaç okka bal aldığını, ineği kime, kaça sattığını gibi birçok olayı kaleme almış ve bana göre değerli bir hazine olarak günümüze ulaştırmıştır. İmam Hatip olan Babam İsmail Hocanın dini konularda yazılı bir eserinin olmasını çok arzu ederdim.
Demem o ki: icraatları ve yaşantılarıyla tarihe not düşüp, kubbede hoş bir “sada” bırakanlar bugün anıldığı gibi yarın da anılsın, yarından sonrada anılsın. Bugünde burada Hacı Rasım Dedeyi anmış olduk. Andık, anıyoruz, anacağız ve hep rahmet okuyacağız. “ALLAH RAHMET EYLESİN”