Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,6873 | 34,7498 | |
EURO | 36,4390 | 36,5046 | |
YELLEME HOCA
Değerli okuyucum; Yelleme hocanın nesebi ve soyu hakkında detaylı bir bilgiye sahip değilim. Asıl adının da ne olduğunu bilmiyorum. Yelleme hoca medreselerde yetişen, İmamlık yapabilecek derecede dini bilgilere vakıf olan, 1938 – 1950 yılları arasında bilinmeyen bir tarihte Rize ili İkizdere ilçesine bağlı köylerde bulunan Camilerde günün şartlarına uygun olarak köylü veya mahalleli tarafından ücreti ödenmek suretiyle İmam hatiplik görevi yapan bir şahsiyettir. Bu yazımızda Yelleme hocamızın Köyümüzde bulunan Büyük Camimizde görevli olduğu esnada yaşamış olduğu bir olayı günümüze taşımak, hem yazımızda adı geçenlere ve hem de tüm geçmişlerimize rahmet okumak için bir vesile olması için kaleme almış bulunmaktayım. Mevla tüm geçmişlerimize gani gani rahmet eylesin.
Molla denen kişi; bu günün şartlarına göre belki İmam Hatip Okulu mezunu mesabesinde veyahut daha üst bir mertebede dini bilgiye sahip toplum içerisinde saygın ve hürmete layık, etrafında ki kişilerin dini vecibelerini doğru bir şekilde öğrenerek yaşamalarını ve ebedi hayatta Cennet ve Cemalüllah’a kavuşmalarını sağlamak amacıyla gayret ve çaba harcayan seçkin şahsiyetlerdi.
Başta Mehmet Efendi olmak üzere Molla sefer, Molla Dursun, Molla Hasan gibi şahsiyetler ilk akla gelenlerdir. Osmanlı döneminde Molla Mehmet Kuraiseba (İkizdere) kasabasında müderrislik mertebesinde olup, Rize iline gittiği zaman Askeriye tarafından tören mangasıyla karşılanırdı.
Molla Sefer; İçerlerinde rahmetli anneciğim de olmak üzere o devrin gençlerine kendi evinde kur’an öğreten, köyümüze en büyük hizmeti yapan bir şahsiyetti.
Molla Dursun; Benim çocukluk zamanlarımda büyük Camide kılınan Cuma ve Bayram Namazlarında kamet eden çok tatlı bir sesi ve çok güzel okuyuş nağmeleri ile insanları adeta mest eden birisiydi. Halen her bayramlarda kendisini hürmetle ve rahmetle yâd eder onun o kamet getirişini hatırlarım. “İşfe’lena yevmel- arasatı vel-mizan. ihram bi fadlike ya rabbel- alemin. li-men kale min abidike Amiiin Amiiin Amiiin” beytini sanki duyar gibi oluyorum. Anlamı ise: Mahşerin büyük meydanında (Arasat) ve terazinin (Mizan) kurulduğu günde bize şefaat eyle (Ya resulellah)
Molla Hasan benim ilk hocam ve rahmetli dedemdi. Köyümüzde ve yaylalarda ki camilerde belirli zamanlarda ücreti köylüler veya yaylacılar tarafından ödenerek tutulur, Namaz kıldırmanın yanı sıra özellikle çocukların ve gençlerin dini bilgilerini öğrenmelerinde büyük katkıları olurdu. “Dala’ılı Hayrat” okumasıyla meşhurdu. Her Perşembe günü ikindi namazına müteakip talebelerini alıp camının yanında bulunan kayalıklara çıkarak yüksek sesle “Dala’ılı Hayrat” okur ve bu sayede yarınki günün Cuma günün anlaşılırdı.
Yelleme Hocamız o tarihlerde Köyümüzde görevli iken yaşamış olduğu bir olayı burada kaleme almamdaki maksadım kesinlikle bir devrin doğru veya yanlışlarını irdelemek, kabuk bağlamış bir yarayı yeniden kanatmak, bir kesimi yaftalamak, aşağılamak veya o devre lanet okutmak değildir. Siz değerle okuyucularımın üstün ferasetine sığınarak tarafımdan ilgi çeken bir olayın günümüze taşımasını sağlamaktır. Daha önceki yazılarımda beyan ettiğim gibi “Her şerde bir hayır, Her hayırda bir şer verdir.” Biz bilemeyiz. O zamanlar bu tip olaylar yaşanmış. Peygamber (sav) Efendimiz zamanında bunun beş misli, on misli veya yüz misli büyüklüğünde olaylar yaşanmış, böylece din günümüze kadar gelmiştir. Mevla mutlaka nurunu tamamlayacaktır. Önemli olan biz bunun neresindeyiz. Karanlık olan kabir hayatında bu nurdan yanımıza ne kadar ışık almışız. Mesele bu.
Yelleme Hocamız yukarda bahsetmiş olduğum tarihler arasında bizce bilinmeyen bir zamanda Köyümüze büyük Camiye İmam olarak tutulmuş. İnsanlara Namaz kıldırmanın yanı sıra çocuklara ve gençlere dini bilgi öğretmekle görevlendirilmişti Ancak o tarihlerde Arapça yasak olduğundan Çocuklara Kur’an öğretmek yasak. İşin garibi Arapça Ezan okumak da yasak. Devlet tarafından tüm camilerde Türkçe Ezan okumak zorunlu hale getirilmiştir.
“Tanrı uludur, tanrı uludur,
Tanrıdan Başka yoktur
Tapacak, tapılacak
Ben şahadet ederim ki
Tanrıdan başka ilah yoktur.
Ben şahadet ederim ki
Muhammed tanrının
Resulüdür.
Hayden Namaza
Hayden Felaha
Tanrı uludur
Tanrıdan başka ilah yoktur”.
Şahsen Ezanı bu şekilde dinlemiş değilim. Aynı Camide İmam Hatiplik görevin de bulunduğumdan dolayı eskilerin anlatımıyla burada aktarmaya çalıştır.
Her köyde Askeriye olmadığından bu zorunluluğa bizim Mollalar pek değil, genelde hiç uymazlarmış. Yasak olmasına rağmen Ezanlar aslına uygun olarak okunmaya devam ederdi. Hatta bir seferinde Mehmet Efendi Camide görevli iken sesi çok güzel ve gür olan Topal Ali ERGİN (Rahmetüllah’ı aleyh)’ı ezan vermek üzere görevlendirmiş, Ali amcamız Minareye çıkmış ve Ezan okumaya başlamış. “Hayyalessela” ya geldiğinde Davut’un evinin üzerinden Jandarmaların geldiğini görünce “ Haydın Namaza, Haydın Felaha” diye Türkçe Ezan okumaya başlamış. Bunu duyan Mehmet Efendi çok üzülmüş. Namazdan sonra Cemaate dönerek şöyle demiş: “ Ey cemaat! Şimdi ben bir dua edeceğim ve sizde canı gönülden ve yüksek sesle Amiiin diyeceksiniz.” Ve şöyle dua etmiş. “ Allah’ım bana bir daha böyle Türkçe ezan işittirme Ya’rab”. Ertesi günü vefat ettiği rivayet edilir. Allah rahmet eylesin. Mezar taşına ölüm tarihi 1940 olarak yazmaktadır.
Yelleme hoca da bir vakit namazında insanları namaza çağırmak amacıyla minareye çıkmış ve aslına uygun olarak ezan okumaya başlamış. Zaten Türkçe Ezan zorunluluğuna hiç uymayan hocamız rivayete göre köyden birisi tarafından Jandarmaya ihbar edilmiş. Jandarmalar namaz vaktine yakın bir zamanda caminin yakınında pusuya yatmış. Ezan okumakta olan Yelleme hocamız hiçbir şeyden habersiz olarak Ezan okuduğu esnada minareye çıkan bir Jandarma tarafından şuç üstü yakalanarak derdest edilip, kelepçelenerek ifadesi alınmak üzere nahiyede bulunan Jandarma karakoluna götürülmek üzere yola çıkarılmış.
Belirtilen tarihlerde dere boyu takip eden araba yolu yok. Zaten araba da yok. Cimil yolu; Kuraiseba (İkizdere) Halevler, Çifteler, İmamlar mahallesi, Büyük Camii Mahallesi, Abdu’un Mahallesi, Muçolar, sirtler, Katalan, Faso, Avene, Bulanık su ve Tron’u takiben patika yollardan yaya veya atlı olarak ulaşım sağlanmaktadır.
Yelleme Hocamız iki Jandarma arasında Halevlerden aşağı doğru götürülürken o tarihlerde öğretmek olarak görev yapan ve köyümüzde birçok kişinin okuyup yazmasına vesile olan Sakine’nın Şükür’ün oğlu Seyfeddin Öğretmen köye gelmektedir. Bizim Yelleme Hocayı iki Jandarma arasında elleri kelepçeli olarak götürüldüğünü görünce; Jandarmalara: bizim Hocamızı nereye götürüyorsunuz suçu nedir? Diye sorar. Jandarmalar: Hocanın suçunun Türkçe Ezan kanununa riayet etmediğini ve kendisini suçüstü yakaladıklarını söylerler. Seyfeddin Öğretmen nahiyede etkin ve saygınlığı olan bir şahsiyet. Jandarmalara; Hocanın kelepçelerini sökün ve Hocamızı serbest bırakın. Ben yarın gelir Bölük Komutanıyla görüşürüm. Der ve Yelleme Hocamızı Jandarmaların elinden alır, serbest bırakır. Halevler denen yerden Seyfeddin Öğretmen ve Yelleme hocamız geri dönerler.
Yelleme Hoca Camiye gelir ama tekrar Jandarmalar tarafından gözaltına alınacağı korkusuyla veya ben bu Ezanı asla Türkçe okumam diyerek akşama gelen Cemaate durumu anlatır ve cami görevine son vererek camiden ayrılır.
Seyfeddin Öğretmeni şahsen tanıma imkânın olmadı. Ancak kardeşleri Mustafa ve Rüstem amcaları, On iki yıl görev yaptığım Sakarya ilinde iken, Hendek ilçesi çalıkuru köyünde ikamet etmekte olan amcamın kızı Nezire BALCI’nın yanına gidip geldiğim esnada tanıma imkânım oldu. Her ikisi de benim kelimelerle anlatamayacağım kadar mükemmel insanlar. Rüstem amcamızı; Dünyanın başına musallat olan “Korona” illeti nedeniyle kaybettik. Her ikisine de Mevla rahmet eylesin. Mustafa amca Çalıkuru köyünde Camii dernek başkanlığı yapmış bugün halen köylüler tarafından rahmetle anılan etkin ve saygın bir kişiydi.
Mevla; olayda adı geçen kahramanlarımıza ve tüm geçmişlerimize gani gani rahmet eylesin. Mevla bu ve benzeri bela ve musibetlerden cümlemizi muhafaza eylesin.