• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
Duyurular

Sayın Üyelerimiz, Yüksek öğretim kurumlarında eğitim gören üniversite öğrencilerimize burs sağlanmaktadır. Öğrenci burslarına yapmış olduğunuz katkılar için teşekkür ederiz.


**DUYURU** 
01/10/2008 tarihli ve 30552 sayili Resm  Gazete'de yayımlanan Dernekler Yonetmeliginin 83. maddesine göre derneklerin üyelerine ait bilgileri DERBIS'e (Dernek Bilgi Sistemi ) kaydetme zorunlulugu getirildi. Bu nedenle 2022 yılına  ait aidatların ödemesi ve sistemdeki kişi listelerinin güncellenmesi gerekmektedir.Üye bilgilerinin iletilmemesi veya yıllık aidatın ödenmemesi durumunda Dernek Tüzüğünün ilgili Maddesi gereği üyelikleri düşmüş olacak.
“ Dernek üye aidat ödemelerini  AKBANK  İSTANBUL ÇAĞLAYAN ŞUBESİ TR980004600352888000054496  nolu  iban numarasına gönderebilirler açıklama kısmına 
Aidatı gönderen kişinin Adı Soyadı TC ve telefon numarasının yazılzması gerekiyor.
Ayrıca üye aidat borcu olmayan üyelerimiz  isterlerse “ bağış veya Öğrenci  burs ödemesi”olarak ödeme gönderebilirler.
Sevgi ve saygılarımızla. Dernek Yönetim kurulu adına
Başkan  Turan BALCI


Düğün Nikah ve diğer planli etkinlikleri https://www.ilicakoy.com/Etkinlikler sayfasından takip edebilirsiniz.


Rize Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 34,6873   34,7498
EURO 36,4390   36,5046
       
Özlü Sözler
Hiçbir şey ayağınıza gelmez; en azından iyi olan hiçbirşey. Herşeyi gidip almanız gerekir.
ESKİ ZAMANLARDA YAYLA (6)

YAYLADA CEMAAT

 

               Vane, Ethone ve Kafkame köylerinin çıkmış oldukları Çağıran kaya yaylasında Cami cemaati çok renkli kişiliklerden müteşekkildi.  Televizyonun hiç olmadığı, radyosu olan kışı sayısı ise parmakla sayılacak kadar az olduğu ve çalışmak çalışmak çalışmak ve sonra yine çalışmak haricinde sosyal aktivitenin kıt olduğu Yaylada cemaat olmak adeta bir zorunluluktu. Cami cemaati, Hanlar cemaati veya Horon cemaati şeklinde oluşan cemaatler sık sık birbirleriyle etkileşim halinde olurdu. Camide cemaatle namazını kılan namazı müteakip Hanlara giderdi. Hanlarda oyun oynayanlarda çağıran taşın üzerindeki horona gider devam etmekte olan horona iştirak ederdi. Kemençe sesini duyan cami veya hanlar cemaatinin çoğunluğu Kemençe sesinin geldiği yöne doğru yol alırdı. Horon oynamasa bile seyreder ve bundan zevk alırdı.

 

               Her üç cemaate de iştirak eden Ethoneden (kopel) Hacı Ahmet amca, Vaneden Hayrullah’ın oğlu Mahmut abi çok güzel horon yönetirlerdi. Her ikisi de gür sesleriyle komut verir, komuta uymayanları, horonu bozanları bağırarak uyarırlar ve horondan çıkmalarını sağlarlardı. Horon komutlarını pek hatırlayamıyorum ama horonda söylenen ;“Türk hava yolları kaldır kolları” o zamanlarda söylenmezdi.  “Çabıda çaaa, vabıda vaaa, olmadı bir daha haaahaaahaaa”. “aloooğuuul aaal, olmadı baştan, geldum birdaha” gibi komutlar verilir bazen kollar yukarda, bazen aşağıda, bazen sağa sola sallayarak horon oynanırdı. Bazen sağa sola atlayarak, bazen ileri geri giderek, bazen de yerinde sayarak oynarlardı. Bazen müziğin ritmine göre türküler söylenirdi. Bazen atma türkü söylenirdi. Bazen de bir grup söyler diğer grup aynı söyleneni tekrar ederdi. Horondaki ritme göre vücudun oynamadık hiçbir organı kalmazdı. Kolay kolay oyundan çıkılmazdı. Oyundan çıkanlar ise sudan çıkmış balık gibi sırıl sıklam olurdu. Horonda yaş sınırı yoktu. Adeta beşikten mezara kadar herkes kendi çapında oynardı. Bebeğini kollarından tutup ayağa kaldıran anne “ oooh oooh, edeyiii, edeyiii” gibi komutlarla bebeğin kollarını aşağı yukarı veya sağa sola sallayarak ritim tutmaya çalışırdı. Bebeğin maharet ve kabiliyetine göre her hangi bir yere tutup ayağa kalkacak kadar büyüyen çocuk kendince bir ritim tutturarak oynarlardı. Dört– beş yaşına gelmiş veya biraz daha büyümüş çocuklar ise eline geçirmiş olduğu iki çubuğu birbirine sürterek “ rivriv da rivriv, rivrarıya rivriv” gibi ağzıyla kemençe çalar, ayakları ve vücuduyla da çıkan havaya uymaya çalışırdı. Horon; Karadenizlinin vaz geçilmez ritüellerinden birisidir.    

 

         Horonu dışardan seyretmekte olan halalar, teyzeler ise horon oynayanları seyrederek iyi oynayan veya iyi oynayamayanların dedikodusunu yaparken, el, kol, omuz veya baş hareketleriyle oyuna ritim tutarlardı. “Ben gençliğimde…!” diyerek başladığı konuşmasına;

 

Eskiden gençliğimde, yük taşırdım merekten.

Şimdi kalkamıyorum su almaya terekten. 

 

        Gibi türkülerle içerisinde bulunmuş olduğu durumun tasvirini yapardı. Atılan atma türkülerle horona davet edilen teyze;

 

               Horonun ortasından, bakarsın bana bet bet

               Bu nöbet iyi nöbet, sana da gelir elbet.

 

        Gibi hazır cevap türkülerle yaşlılığın vücut fonksiyonlarında meydana getirmiş olduğu kısıtlamalara atıfta bulunurlardı.

 

               Horonun olmazsa olmazlarından olan Tulum ve Kemençenin yanı sıra, taş Plaklarla veya teyp gibi müzik aletlerine yerleştirilen kasetlerle horon yapılırdı. Bu aletlerden hiç birisinin olmaması halinde ise ağızla kemençe çalınır yine de horon oynanırdı.    

        

               Kalabalık bir seyirci kitlesine sahip olan horonlarda birbirlerine kur yapan veya sevgilisini eline alıp horon oynayanlar dikkat çekerdi. Zaman zaman sevgili yüzünden tatsız olayların yaşandığı da olurdu. Horonun baş mimarı Kemençeci, yardımcısı da komut verenler olurdu. Burada Cimilli İbo’yu anmazsak olmaz yani! Korona nedeniyle kaybettiğimiz Cimilli ibomuza Allahtan rahmet niyaz ederim. Kafkameden Kemençeci Hüseyin, son zamanlarda Vaneden Fikret KATAR hatırlaya bildiğim kemençecilerdir. Yaylamızdan gelip geçen diğer Yaylacılardan da Kemençeciler vardı. Hanlara konaklayıp mola veren grup ya tulumu şişirir veya kemençeye sayta vurarak günün yorgunluğunu atardı. Sırttaki yükün ağırlığı, uzun yol yolculuğunun yorgunluğu horonla atılmış olurdu.

 

               Evlerde, yollarda ve müsait bulunan her düzlükte oynanan horan büyük katılımlarla genellikle Çağıran taşın üstünde, hanlarda, göllerde ve kilise taşlarında oynanırdı. Kemençe sesinin duyulduğu her yer horon yeri olurdu. Özellikle gençlerin iştirak ettiği horon cemaatine meraklı yaşlılar da katılırdı. Hoş sohbetler edilir, varsa yiyecekler paylaşılırdı. Horonun ortasında on dörtlüyü çıkartıp havaya doğru saydırmak Karadeniz oyunlarının olmazsa almazıdır. Belinde silahı olanın gezişinde bile ayrı bir fiyaka olurdu. Erken saatlerde başlayıp geç saatlere kadar süren Horonlar Kemençecinin “ artık yoruldum, yeter” demesine kadar devam ederdi. Bazen Kemençeciye para verilerek zamanı uzatması istenirdi.

 

               Beş vakit namazını Camide cemaatle kılan insanlar da çoktu. Cami çok karabalık olurdu. Özellikle akşam yatsı arası oturma yerinde hoş sohbetler yapılırdı. Bazen gruplar halinde konuşulur, bazen de bir kişi konuşur herkes dinlerdi. Karşılıklı münazaralar, münakaşalar olur, genellikle sonuç tatlıya bağlanırdı. Camide İmam veya cemaatten gönüllü kişiler tarafından çay demlenir ve cemaate ikram edilirdi. Cami cemaatinde çok renkli ve unutulmaz kişiliklere sahip insanlar vardı.

 

               Vaneden rahmetli Hakıf (Akif) dedemiz vardı. Hakıf dede kısa boylu zayıf birisiydi. Kulakları pek duymaz ancak gözleri mükemmel görürdü.  Beş vakit namazını camide cemaatle kılanlardandı. Köyde de aynı, yaylada da aynı şekilde camiye devam eden Hakıf dede hafız değildi ancak üç günde bir Kuranı Kerimi hatim ederdi. Ezberden Kuran okuyamazdı ama yanında Kuran okuyan hafızların yanlışlarını yakalar ve düzeltirdi. Aynen Yasın-ı şerifi dinleyenler gibi Kur’an’a aşına idi. Hava durumu ne olursa olsun, yaz kış, güneşli, bulutlu veya yağmurlu hiç fark etmez sırtından şemsiyesi eksik olmazdı. Tüfek kayışı gibi şemsiyesine bağladığı ipi kolundan ve boynundan geçirerek sırtına takardı. Bazen de şemsiyesini tutacağından direk ceketinin sırt kısmına asardı.

 

               Hakıf dedenin şemsiyesinin bir hikâyesi var tabi ki. Kendisi anlattığına göre bir gün hava çok güzel adeta havada para kadar bulut yok bizim Hakıf dede Persopanın kirtiline inek otlatmaya gider tam öğlem üzeri havanın aniden rengini değişerek bir bulut bir yağmur adeta testiyi ters çevirircesine yağmur yağar. Bizim Hakıf dede iç donuna varıncaya kadar sırılsıklam olur. O gün kendi kendine yemin eden Hakıf dede bir daha şemsiyesini hiç bırakmaz.

 

               Ayrı bir yazının konusu olacak kadar zengin ve renkli kişiliğe sahip olan Hakıf dede yüz yaşında vefat etmiştir. “Allah Allah, eeeeee miiiiiii, hay köpoğlu”, kızdığı zamanlar ise “Allah Allah habu pıçağı tulumune sokarım” gibi lafları meşhurdur. Cebinden Muhtar çakmağı, kibrit, kancalı iğne, normal iğne iplik eksik olmazdı.

 

               Cami cemaatinden Ethoneli Hoçasın İsmail amca vardı. Allah rahmet eylesin. İsmail amcanın iki oğlunun da hem İkizdere’de hem de Yaylada dükkânları vardi. Birisi Hacı Asım diğeri İlyas amcaydı. Asım amca av meraklısı ve iyi bir avcıydı. İkizdere’de Merkez Camiinin yanında dükkanı olan Asım amca Av bayisiydi. Her çeşit av malzemeleri satardı. Hoças’ın İlyas Amca’nın kamyonu vardı. Yayla yolları hep rampa yukarı olduğundan her kamyon kendine has ses çıkartırdı. İlyas amcanın kamyonunun sesi duyulunca “Hoçasın İlyas geliyor” diye söylenirdi.

 

               Hoçasın İsmail amca aynı Hakıf dede gibi kısa boylu ve zayıf birisiydi. Küfürleriyle meşhur olan İsmail amca hemen hemen her sözünde küfür mevcuttu. Çok sert ve titiz bir adamdı. İsmail amca, oğlu Hacı Asim amca ile birlikte dururdu. Ev ve dükkânları caminin kıble istikametine göre sol tarafta, Yaylanın çıkış kısmındaydı.

 

               O zamanlar Yaylada dört adet dükkân vardı. 1- Hanlar, 2- Hacı Asım Amca,3- Hoçasın İlyas,4- Emrullah amca. Dördü de iş yapardı. Cuma günleri Yaylamız çok kalabalık olurdu. Diğer Yaylalarda dükkân olmadığından alış veriş yapmak için akın akın insanlar bizim Yaylaya gelirdi. Hem alış verişlerini yapar, hem de Cuma namazını bizim Camide kılarlardı. Diğer Yaylalardan gelen yaylacılar atlarını genelde Asim Amcanın dükkânının etrafında önceden çakılı palılara (Kazık) bağlarlardı.  Caminin kapısı ve dükkânların kapıları insanlarla dolardı. Her topluluk kendi aralarında sohbet ederlerdi. İsmail amca bulunduğu grupta yapılan sohbetlere sık sık karışır ve fikrini söylerdi. İsmail amcanın fikrini beğenmeyip aksine bir şey söyleyen olur veya İtiraz eden olursa hemen o meşhur küfürlerinden birini patlatıverirdi. Bazen de İsmail amcayı kızdırmak için aksı konuşanlar olur, İsmail amcadan gerekli cevabi alırdı.

 

               Memuriyette İlk görev yerim olan Ethone (Gürdere) sırt mahalle camii henüz inşaat halinde olduğundan iki ay İsmail amcanın mahallesinde görev yaptım. Sürekli olarak beni gözetirdi. Aç mısın, tok musun, bir ihtiyacın var mı diye sorardı. (Allah rahmet eylesin)

 

               Yaylada cami cemaatinden Kafkameden Hacı Ahmet BİLİŞ amca vardı. Ahmet amca iri yarı birisiydi. Çok mülayim, mütedeyyin birisiydi. Çok fazla konuşmaz, etliye sütlüye karışmazdı. Sorulursa konuşur, konuştuğunda ağır ve okkalı konuşurdu. Beş vakit namazda Camiye gelmeye çalışırdı.

 

               Yine Kafkameden iki kardeş olan Hacı Muhiddin ve Hacı Kemal amcalar vardı. Hacı Muhiddin amca sol dizini kıramadığından sürekli otura namaz kılardı. Muhiddin amca uzun boylu iri yapılı, beyaz sakallı birisiydi. Başından sarık, sırtından beyaz cübbesi eksik olmazdı. Güler yüzlü olan Muhiddin amca çevresine hep nasihat ederdi. Gezmiş, görmüş, deneyimli ve kültürlü birisiydi.

 

               Hacı Kemal Amca Abisi olan Muhiddin amcaya göre daha kısa ve daha tombuldu. Hacı Kemal Amca’nın İkizdere’de kereste atölyesi vardı. Çok sevilen ve çok hazır cevap biriydi. Yardım sever birisiydi. İmam Hatip olan rahmetli Babama çok hürmet ederdi. Boş konuşmaz, hoş konuşurdu. Lafını eğip bükmeden dik konuşurdu.

 

               Hacı Kemal amcanın kendisinden dinlemiş olduğum bir anısını anlatmak isterim. İkizdere’mize yeni tayın olan bir Hâkim evine bir dolap yaptırmak için Kemal amcanın atölyesine gider. Hiç selamsız sabahsız olarak direk meramını anlatmaya başlayan Hâkim’e;

 

Kemal amca: Bir selam ver bakalım, sen kimsin? Neyin nesisin? Diye sorar.

Hâkim: Selam verdikten sonra, ben Hâkim’im. Buraya yeni tayın oldum der.

Kemal amca: hah şimdi oldu. Ne istiyorsun söyle bakalım der.

Hâkim: İstediği ebattaki dolabın tarafını yapar.

Kemal amca: gerekli notlarını aldıktan sonra, tamam yarın öğleden sonra dolabın hazır der.

Hâkim ertesi gün belirtilen saatte dolabı almak için atölyeye gider. Yapılan dolabı inceler ve beğenir. Kemal amcaya borcumuz ne kadar diye sorar.

Kemal amca: Borcun morcun yok, güle güle kullan. Hoş geldin safa geldin der.

 

               Yaylada hanlardan birisinin sahibi olan ve uzun sure hancılık yapan Kör Nejmuddin amca son zamanlarında sürekli camiye gelir namazlarını cemaatle kılardı. Kör olmasına rağmen bazı sabah namazı için gecenin karanlığında Camiye gelir sabah ezanı verirdi. Gür bir sesi olan Nejmuddin amca görme yetisini gençliğinde bir düğünde atmakta olduğu “lağım”ın elinde patlamasıyla kaybettiğini anlatırdı. O zamanlar düğünlerde silah atmak ve “lağım” patlatmak meşhurdu.

 

               Gözleri görmeyen Nejmuddin amca insanları sesinden tanırdı. Elinde uzun ve kalınca bir asası (Sopa) olur yolunu o asa yardımıyla tayın ederdi. Her türlü parayı dokunarak tanır Hanlarda alış veriş yapardı. Dükkânda neyin nerede olduğunu bilir, iki kefeli teraziye tartı için koyacağı taşı dokunarak bilirdi. Aldığı paranın üstünü de eksiksiz olarak verirdi.

 

               Nejmuddin amca uzun boylu ve iri yapılıydı. Elinde patlayan lağım, ellerinde ve yüzünde izler bırakmıştı. Hanları çalıştırdığı zamanlar handa yatar kalkardı. Bir seferinde hana baskın yapan Jandarmalar Nejmuddın amcanın yattığı odada bir silah bulular ve Nejmuddin amcaya bu silahın kime ait olduğunu sorarlar. Nejmuddin amca silahın kendisine ait olduğunu söyler ancak Jandarma komutanı buna inanmaz. Nejmuddin amcanın bu haliyle silah kullanmasının imkânsız olduğunu düşünen Jandarma komutanına Nejmuddin amca; istersen söküp takayım mı silahı diye söyler. Jandarma komutanı gülerek hadi sok tak da görelim diye cevap verir. İnanılmaz derecede hızlı bir şekilde silahı söküp taktığını gören komutan silahın Nejmuddin amcaya ait olduğuna kanaat getirir.

 

               Mustafa YILMAZ (Kambur) Köyümüzde de Yaylada da herkes tarafından çok sevilen ve sayılan bir şahsiyetti. Kendisine itimat edilen Mustafa amca Yaylada mütemmitlik görevini de yerine getirirdi. Paralar Mustafa amcada toplanır Hocaların ve Çobanların parasını Mustafa amca öderdi. Arıcılıkla da uğraşan Mustafa amca eli çok açık olup her petek sağımında Hem Hoca’ya,  hem de cemaate bol miktarda bal getirir ikram ederdi. Evine giden misafirlerine de mutlaka bal ikram ederdi.

 

               Bende ilk fahri olarak göreve başladığım İmamlar Mahallesi camiindeki imamlık görevinde ilk maaşımı Mustafa amcadan almıştım. Rahmetli Babamın da çok samımı arkadaşıydı. Birlikte Erzurum’a Arı getirdiklerinden kendisine her zaman petek arkadaşım derdi. Aralarında şöyle bir duygusal bağ da vardı: Mustafa amcanın oğlu Ahmet abi evde tüp patlaması ve kısmı yangın çıkması nedeniyle ağır yaralanmış, kaldırıldığı Bakırköy Devlet Hastanesinde bir süre tedavi gördükten sonra vefat etmişti. (Allah Rahmet eylesin). Babam da üçüncü oğlu olan Hafız Muhammed’ini İstanbul ilinde bir iş kazasında kaybetmişti. (Allah Rahmet eylesin). Babamı ziyarete gelen Mustafa amcaya Babam ağlayarak sarılmış ikisi de bir müddet sarılı bir şekilde ayakta ağladıktan sora yan yana oturdular. Babam laf açarak “Dere aldı sağımı, bende oldum sen gibi” diyerek aynı şekilde evlat acısını kendisinin de tatmış olduğunu dile getirmişti. Mevla kimseyi evlat acısıyla imtihan etmesin. Bu acıyı tatmış olanlara Mevla’m sabrı cemiller ihsan eylesin.  

  

               Yaylada Cami cemaati olup, iz bırakanlardan rahmetli Hamza YILMAZ vardı. İri yapılı, güçlü ve kuvvetli olan Hamza YILMAZ çok sevilen mülayim birisiydi. Yardımlaşmayı ve paylaşmayı çok severdi. Kendisine lazım olsa bile hep infak (vermek) etmeyi severdi. Kendisi aç dahi olsa elindeki azığını arkadaşıyla paylaşmayı severdi. Yaylada Özel veya umumi olan her işe koşardı. Camide, Değirmende veya sularda yapılacak bir iş olsa Caminin ses cihazından Hamza YILMAZ özellikle ismen çağrılırdı. Çağrıldığı yere de elindeki işi yarıda bırakarak giderdi. Hocaları çok sever ve hürmet ederdi. Evde yapılan iyi yemeklerden ekstradan Hocalara getirirdi. Rahmetli Babamla bacanak olan Hamza YILMAZ benimde Kaim pederimdi.(Allah Rahmet eylesin)     

 

               Sefer amcamız vardı rahmetli Sefer AKSU. Bacanağımın da babası olan Sefer amca sürekli Yaylaya durmazdı ancak yaylaya geldiği müddet Camiye ve cemaate iştirak ederdi. Çocuklarından yanında kimse olmayan Sefer amca bir eşi ve bir kendisi yaşarlardı. Köy işlerini Sefer amca, Yayla işlerini eşi yapardı. Sefer amca Yaylaya giderken ve gelirken sırtından yük hiç eksik olmazdı. Ahırda inekleri de dört beş taneden az olmazdı. Zayıf ve uzun boylu olan Sefer amca pir piri ve temizliği ile namlıydı. Sırtında sepeti olsa dahi beyaz gömleği, ütülü pantolonu, boyalı ayakkabısı, başında kasketi, boynunda gömleğinin yakasına yerleştirilmiş bem beyaz mendili eksik olmazdı. Ot biçerken, ahıra girip çıkarken dahi üzerini bulaştırmaz, adeta toz kondurmazdı. Evinin her tarafı tertipli, düzenli ve ter temiz olurdu. Misafirperver olan Sefer amca eli açık bönken birisiydi. Hocalara çok hürmet ederdi. (Allah Rahmet eylesin).

 

               Baş çoban Osman Balcı’nın damadı olan Ensar Yılmaz’da Cami cemaatlerindendi. Halen hayatta olan Ensar Abi’ye hayırlı uzun ömürler temenni ederim. Ensar abi camide cemaate hizmet etmesini çok seven biriydi. Şimdilerde geçirmiş olduğu ameliyatlar ve yaşlılık nedeniyle nadiren camiye gidebilen Ensar abi Sabah namazlarında bile camiye gider Hoca Efendi daha kalkmadan caminin sobasını yakardı. Akşamları Camide çay demleme ve dağıtma işlerini severek yapar, kendisinden küçüklere bile çay vermekten ve bardaklarını yıkmaktan gocunmaz, laf etmezdi. Kendisine yapılan ağır şakalaşmalara dahi hiç kızmaz, herkesle iyi geçinirdi.

 

               Camiden ve cemaatten bahsederken Namaz cemaati olmasa da caminin müdavimlerinden olan Kafkameti (Komenis) Ali Osman BİBEROĞLU amcadan bahsetmemek kanaatimce emeğe saygısızlık olur. İsminin baş kısmında parantez içerisinde yazmış olduğumu Ali Osman amcayı tanıyanların bu isimle tanıdıklarını beyan için yazılmıştır. Kulunu en iyi bilen Mevla’sıdır.

 

               Ali Osman BİBEROĞLU amcamız çok iyi bir inşaat ustasıydı. Şu anki Camının yapımında çok katkıları olmuş, çok emek vermiş birisidir. Son zamanlarında ağır bir hastalığa duçar olan ve görme yetisini de kaybeden Ali Osman amca çok büyük bir pişmanlık içerisindeydi. Hoca olan rahmetli Babama hürmet eder ve severdi. Babamla aralarında geçen ve benimde şahit olduğum bir anekdotu arz etmek isterim.

 

               Şark görevinde bulunduğum Şanlıurfa Viranşehir ilçesinden senelik izin nedeniyle yaylaya gelmiştim. Babamla birlikte Akşam namazı için camiye gidiyorduk. Babam bana Ali Osman amcanın çok hasta olduğunu ve gözlerinin de kör olduğunu anlatırken Ali Osman amcanın evine iyice yaklaşmıştık. Havanın hem karanlıklaşmaya başlaması ve hem de bozuk olması nedeniyle 2-3 metre ilerisi zor görülüyordu. Ali Osman amcanın evinin önünde, sanki yatak yorgan üst üste yığılmış gibi bir şey gözüküyordu. İyice yaklaşınca babam; belki de şu görünen odur. Dedi. Ben pek ihtimal vermesem de bozuntuya vermeden tamamen yaklaştık.

 

        Babam: Ali Osman abi “Selamün Aleyküm” diye seslenince, tamamen battaniyenin içerisinde büzülüp duran Ali Osman amca babamı sesinden tanini ve “Aleyküm selam hocam” diye ağlamaklı bir şekilde cevap verdi. Babam; nasılsın? İyimi sin? Ağrın var mı? Diye sorunca Ali Osman amca; Hocam iyi değilim, gideceğimi biliyorum ama hiçbir hazırlığım da yok. Diye cevap verdi. O an benim kalbim “küt” etti ve çok duygulandım. Babam kendisine; tövbe istiğfar eyle, şehadet getir, Allah af edicidir, inşallah af eder diyerek bir müddet sohbet ettik. Ben de kendilerine Allah şifalar versin dileklerimi ilettim. Akşam ezanı okunmaya başlamış ve sona doğru yaklaştığından biz kendisinden namaz için müsaade isteyerek camiye gittik.

 

     Benim Ali Osman amcayı bu son görüşüm oldu. Daha sonra Viranşehir’den memleketle telefon görüşmemizde babamdan Ali Osman amcanın öldüğü haber aldım. Ali Osman amca dayıoğlunun da kaimpederi olduğundan telefonla taziyelerimi bildirdim. Yaylanın camisine yapmış olduğu hizmetler ve babamla aralarında geçen diyalogdan sonra şöyle düşündüm: Allah’ın rahmeti ve merhameti çok geniş, Cenneti de çok geniş Mevla’m herkese son nefeste iman kuran nasıp etsin ve cennetine koysun inşallah. Orada herkese yetecek kadar yer vardır.

 

        Her cemaatte olduğu gibi bizim Yaylanın cemaatinde de hükeli (öfkeli), kızgın (sınırlı),titiz, cevval, masum, mazbut, sesi çok çıkan, sivri, sesi hiç çıkmayan, mülayim insanlar vardı. Hepsinin ayrı ayrı hikâyeleri vardır yeri geldiğinde bahsedilecektir. Ölenlere rahmet, kalanlara sağlık ve selametler temenni ederim.

 

        Bu günümüzde Yaylamızın camisine yaklaşık on yıldır Pakorom (Cevizli) dan Hafız ve Emekli İmam Hatip olan Nazmi TOPÇAKAN hocamız görev yapmaktadır. Kendisine teşekkür eder, sağlıklı ve hayırlı uzun ömürler dilerim. Nazmi hoca ilk olarak ilica köyü sırt mahalle camisinde İmam Hatiplik görevine başlamış olup, İstianeden rahmetli Şevket amcanın kızıyla evli idi. Köyümüzün eniştesi olan hocamızın eşi yakalanmış olduğu müzmin bir hastalık neticesinde vefat etmiş, ikinci evliliğini yapmıştır. Hocamızın vefat eden eşine Mevla’dan gani gani rahmet diliyorum.

 

        Sosyal bir kişiliğe sahip olan Nazmı hoca İkizdere Merkez Kuran Kursu ve Merkez Camiinde de görev yaptığından tanınan, güzel sesi ve hoş sohbeti olan bir hocadır. Kardeşim Hafız Mustafa’nın da hafızlık hocası olan Nazmi hoca mümkün olan tüm cenazelere iştirak eder. Yaylada Cuma sohbetlerinde sık sık Caminin eski cemaat durumu ile şimdiki cemaat durumunu mukayese eder cemaatin gelmemesinden dolayı üzüntüsünü dile getirir. Yapılan bu muhteşem mabette Sabah namazlarını yalnız başına kıldığını, diğer vakitlere de cemaatin yok denecek kadar az olduğunu beyan ederek bu durumun gayretullah’a dokunmasından endişe ettiğini dile getirir.

 

        Hanlara toplandığı kadar camiye cemaat toplanmıyor. Eskiye nazaran kışı sayısı az olsa da olanlarda maalesef camiye gelmiyor. Teknolojinin faydalı nimetlerinden olan televizyon ve telefon maalesef insanlar arasında olan muhabbeti alıp götürmüş, o eski neşeden eser kalmamıştir.



HÜSEYİN BALCI

Okunma Sayısı: 177


18.97.14.80








  Turgut Tekin

Sayın hocam yazınız için teşekkür ederim. Konular ve anektotların beni duygulandırdı yine, Akif dedenin bir şemsiye vakasına bende şahit olmuştum. Köyde Cuma namazına gelmiştik hava güneşliydi, Cuma çıkışında bastıran yağmurda herkes sığınacak dalda ararken rahmetli Akif amca şemsiyesini açıp yavaş yavaş yol almış ve cemaatte arkasından bakıp seyretmiştik.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Başkan'ın Mesajı
Aidat Borcu Sorgulama
Son Ziyaretçi Yorumları
Turgut Tekin
Değerli Köylülerim, bir konuda fikirlerinizi bizimle paylaşmanızı rica ediyorum. Mevsim nedeniyle Düğün ve Nikah merasimlerinde yoğunluk yaşanmaktadır. Günümüz trafik ve ulaşım maliyetleri nedeniyle uzak bölgelerden Düğün ve Nikah salonlarına ulaşmak zorlaşmıştır. Bu nedenle köylülerimizin evlenecek çiftlere hediyelerini ulaştırabilmeleri için, Davetiye SMS altına evlenecek çiftin IBAN numarasının yazılması ve Düğün davetiyelerinin dağıtılmasında yaşanan zorluk nedeniyle davetiyelerin toplu sms olarak gönderilmesinin yeterli olacağı önerisi hakkındaki görüşlerinizi paylaşmanızı rica ederim.

Hüseyin aksu
Emeği geçen herkesten Allah razı olsun

Turgut Tekin
Değerli köylülerim öncelikle uzaktan yakından Ilıcaköyü Derneği, köy muhtarlığı ve köyümüzle ilgili konuları yakından takip ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Köyümüzle ilgili faydalı olabilecek görüş ve önerilerinizi web sitemizin ziyaretci yorumları alanında paylaşmanız, daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Sitemizin yayinlamasini istediginiz haber, bilgi. belge ve resimleri bizimle paylasabilirsiniz. Olumlu veya olumsuz goruslerinizi, musait vakitlerinizde bu mecrada tum koylulerimizin takip edebilmesi için paylasminizi rica ederiz. Saygılarımla


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.

Rize İkizdere Ilıca Köyü Derneği

© Copyright 2022  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Dernek Sitesi | Köy Sitesi


Top