Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,6873 | 34,7498 | |
EURO | 36,4390 | 36,5046 | |
YAYLADA ÇOBANLAR
Çobanlık mesleği öyle hafife alınacak bir meslek değildir. Dinler tarihi incelendiğinde hemen hemen bütün Peygamberlerin Çobanlık mesleğiyle iştigal ettikleri görülmektedir. Çobanlık ulvi bir meslektir. Çobanlık zor ve meşakkatli bir iştir. Yaylada çobanlık daha da zordur. Havanın her zaman güneş olması arzu edilse de, çıplak dağlarda güneşin altında akşama kadar ineklerin peşine dolaşmak kolay değildir. Bir yaz boyu Çobanlık yapan Çobanlar Afrika’dan gelen turistler gibi simsiyah olmaktaydı. Yağmur yağması halinde ise Çobanlarımız her akşam eve sırılsıklam bir vaziyette gelmekteydi. Yanı soğuğu bir dert, yağmuru bir dert, güneşi ayrı bir derttir Yaylanın.
Yaylımda sürü içerisinde bazı inekler vardır ki kendi başına buyruk, uyumsuz, itaatsiz ve çok aksıdırlar. Sürekli hareket halinde olan inekler, sürekli kavgacı inekler, hiç gezmesini sevmeyen inekler, sürekli yatmak isteyen inekler gibi sürüde huzursuzluk çıkartan ve sürünün huzurunu bozan inekler vardır. Çobanlar işte bu gibi ineklerle ayrı ayrı uğraşmak zorundaydı.
Yaylada sürünün büyüklüğüne göre çoban sayısı belirlenirdi. Genellikle üç tane olan çobanlar bazen dört tane olmaktaydı. Son zamanlarda inek sayısı azalınca bu sayı ikiye kadar düşmüştür. Şimdi ise ne sürü kalmıştır, ne de Çoban kalmıştır. İnekler için çıkılan Yaylalarda şimdilerde değil inek görmek inek sesi bile duymak özel maharet ister. İnek sesi duymak için ya hayata (Balkona) çıkmak, ya da Çağrantaşın üstüne çıkmak gerekir. Başka türlü inek sesi duymak neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Yaylamızda yaklaşık elli yıllık bir süre ile çobanlık hizmeti yapmış olan amcam rahmetli Osman BALCI, derin tecrübesi ve deneyimi ile adeta Yaylanın sembolü haline gelmişti. Artık baş Çoban olan Osman BALCI kendisine seçeceği kişilerle Çobanlık hizmetini sürdürürdü. Seçeceği Çobanlık arkadaşlarının hem kendisi gibi çevik ve atık, hem de kafa dengi olması lazım, öyle herkesle Çobanlık yapmazdı.
Okuryazarlığı dahi olmayan Çoban Osman, hangi ahırda, kimin kaç tane ineği olduğunu ve inek başı kaç para toplanacağını, hane başı kaç para alacağının hesabını mükemmel yapardı. Çoban Osman hangi inek kime ait olduğunu, hangi ineğin kısmet (ogur) aldığını dahi bilirdi. Akşama gelmeyen ineğin en son nerede olduğunu dahi bilen ve gelmeyen ineği direkt olarak oradan gidip, bulunduğu yerden alan veya gidilip bakılmasını söyleyen çok üstün bir zekâya sahipti. İşine âşık ve işini severek yapan birisiydi.
Yaylada ev işlerinde hiçbir yardımcısı olmadan, tek başına hem ev işlerini ve hem de Çobanlık işini yapan Osman amca hiçbir sigortalı işte çalışmamıştır. Hiçbir Kurum veya Kuruluştan maaş almadan sadece her yaz Yaylada yapmış olduğu Çobanlık hizmetinden almış olduğu ücret ve zaman zaman satmış olduğu ineklerin paralarıyla geçimini sağlamaktaydı. (Rahmetli Osman amcamın hayatı ayrı bir yazımızda özel olarak ele alınacaktır.)
Zaman zaman saatlerin bile şaştığı, durduğu, geri kaldığı veya ileri gittiği olmasına rağmen Osman amcanın saati hiçbir sabah şaşmadan hep aynı saatte Camiye gideren hava durumuna göre ineklerin otlarken rahat edebilecekleri yeri anons ederdi. Çoban bağırdığı zaman yeni bir güne yeni bir hayat başlamış olurdu. Osman amcanın; “MAAALIII SUUURUUUN KISA ÇAAMLIIIĞAAA” anonsundan sonra zaman zaman ikazları da duyulurdu. İnekleri suren çocukların ebeveynlerini ikaz ederdi. “ Öyle inekleri yarı yolda bırakmayın, inekleri tam yerine götürün, sonra Kurt yerse karışmam” gibi sözler söylerdi. Tabi bizim gençler geç kalmıştır, sevgilisi önce gitmiş, inekleri sürmüş ve geri dönüş yolundadır. Bizimkinin de sevgilisi ile konuşa konuşa gelebilmesi için ineklerden kurtulması lazım. Haliyle yarı yolda inekleri bırakarak sevgilisi ile geri dönenler oluyordu.
Çobanlar ineklerini ahırlardan en son olarak çıkartıp yaylıma doğru sürerlerdi. Hem yarı yolda kalan inekleri önlerine katarak sürünün toplu halde, bir arada gözetim altında olmalarını sağlamak, hem de Çoban arkadaşları ile bir araya gelerek Baş Çobanın vereceği talimatları alıp, talimatlar doğrultusunda görev yerlerini almak için her gün bu işlem bu şekilde yapılırdı.
Üç kışlık Çoban timinden bir tanesi sürünün sağında, bir tanesi sürünün solunda ve bir tanesi de sürünün arkasında yerini alırdı. Açık havalarda sürüyü gözetlemek kolay olsa da, dumanlı havalarda sürüye sahip çıkmak çok zordu. Yaylada Kurt’lar olduğundan her an sürüye Kurt düşmesi olası bir vakıaydı. Özellikle dumanlı havalarda, boşuna dememişler ya “ Kur puslu havayı sever” diye. Bu nedenle dumanlı havlarda Çobanların bağırıp çağırması gerekmekteydi. Zaman zaman da mermiler atılır ve Kurtların korkutulup sürüye yaklaşmamaları sağlanırdı. Buna rağmen bazen kurtların ineklere saldırdığı ve sürüden ayrı düşen bazı inekleri yediği olurdu. Uzaktan uzağa bağırarak birbirleriyle iletişim kuran Çobanlar zaman zaman da bir araya gelerek konuşurlardı.
Baş Çoban Osman amcanın birinci yardımcısı olan çoban Mustafa (BALCI) amca Kayaların üzerine çıkarak yüksek sesle ezan okur “ALLAHU EKBER ALLAHU EKBER” diyerek avazı çıktığı kadar bağırırdı. Ezanın ardından “EŞHEDÜENLAAAİLAAAHEİLLELLAH VE EŞHEDÜENNE MUHAMMEDEN ABDÜHÜ VE RESULUHU” diyerek yine avazı çıktığı kadar yüksek sesle söylerdi. Bu seslere zaman zaman diğer Çobanlar, bazen de yakında bulunan insanlar eşlik ederdi.
Bazı Çobanlar türkü söyler, bazıları haykırırdı (Nara atmak). Çobanların öğlen yemeği; bir parça kuru ekmek ve yanında bir parça peynir veya minci (Ekşimek), bazen bir baş taze soğan veya köyden gelen bir armut olurdu. Baş Çoban Osman amcamın cebinde genellikle kuru dut ve akide şekeri bulunurdu.
Çobanlar herkes tarafından gözetlenirdi. Yüke giden ve yükten gelen kadınlar veya dağlarda dolaşan kişiler, uyuyan Çobanların, gezmeyen Çobanların, erkenden Hanlara kâğıt oynamaya kaçan Çobanların veya erkenden eve kaçan Çobanların dedikodusu yapılırdı. Baş Çoban Osman BALCI ve Mustafa BALCI gibi bazı Çobanlarda böyle bir hal görülmesi asla ve asla mümkün değildi. Almış oldukları görev ve sorumluluğun bilinciyle görevlerini yaparlardı. Çobanlar Cuma günleri dahi kendi aralarında dönerli olarak (bir hafta biri, bir hafta biri) Cuma namazlarını eda etmek için camiye giderlerdi. Bazı Cuma kılmayan Çobanlarda olurdu yanı. Bu da diğer namaz kılan Çobanların işine gelirdi. Gönül rahatlığıyla namaz kılmak için camiye giderlerdi.
Şimdilerde bizim Yaylalarda nesli tükenmiş olan Çobanlık hizmeti ve Çobanlık, o zamanlar işte böyle oldukça yorucu ve oldukça meşakkatli bir işti. Haftalık izin yok, istirahat yok. Yağmur, çamur, soğuk, sıcak demek yoktu. Yayla süresince, günleri önceden belirlenmiş olan Çobanlık hizmeti, İmamla beraber başlar, İmamla beraber sona ererdi. “Çobandeğneği attı” deyimi Baş Çoban Osman Balcı’nın Çobanlığın son gününde akşamüzeri, inekleri sevk ve idare ettiği değneğini Çobanlık yaptığı yaylıma atması ile gerçekleşen bir olaydı. Çobandeğneğini atması ve ertesi gün Çobanlık için Camiye gidip anons etmemesiyle Yaylanın sonunun geldiği ve Çobanlık hizmetinin sona ermiş olduğu anlaşılırdı. Bazen en son bağırdığı gün, bu günün Çobanlık için son günlerinin olduğunu ve herkesten helallik istediğini de anons eder, Yayla inimi geldiği anlaşılmış olurdu.
Çobanlık parası, imamlık parası ile birlikte toplanır ve İmamla birlikte Çobanların ücretleri de verilirdi. Yaylanın yol bakım, su onarım ve para toplama gibi umumi işlerini görmek üzere bir mütemmit tayin edilirdi. Bu mütemmitlik görevini çok uzun zamanlar Rahmetli Hacı Mustafa YILMAZ (Kambur) yapmıştır. (Kambur) Mustafa amca; emin, güvenilir ve saygın bir kişiydi. Bu görevi bir ara eski İkizdere Belediye başkanlığı da yapmış olan Rafet BEKİROĞLU da ifa etmiştir.
Yaylada çobanlık hizmeti yapan Çobanlarımızdan akla gelenler: Osman BALCI, Mustafa BALCI, Şükür BALCI (Piryan) Hasan BALCI, Demir ali BALCI, Sedat YILMAZ, (Tavlaş) Mustafa, (Kolsuz ) Rifet, (Kolsuz) Ali dir. Mevla’m ölenlere gani gani rahmet eylesin, hayatta olanlara sağlıklı uzun ömürler versin inşallah.