Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 33,8937 | 33,9547 | |
EURO | 37,6683 | 37,7362 | |
YAYLADA ÇOCUKLAR
O zamanlar yaylada Çocukluk kolay bir şey değildi. Bebekliğinde yaylada bulunmuş olanlardan şimdiki çocuklara ithaf olunur. Soğukta üşüyen, güneşte yanan, toprakta sürünen, çamurla yoğrulan çocuklar. Eski giysilerin bozulmasıyla elde edilen bez parçalarıyla bezlenen, uzun zaman yapmış olduğu pisliğin üzerine kalması neticesinde feryad’u figan ederek ağlayan ve kendisine bakılmaya sıra gelene kadar poposu pişik olan çocuklar. Elde edilen şişelerin kafalarına geçirilmiş emciklerin şimdiki gibi biberon niyetine kullanılıp içerisine süt, şerbet veya su konularak açlığını ve susuzluğunu gidermek zorunda kalan çocuklar. Tülbent içerisine konulan bir lokum veya bal, tereyağı ve undan elde edilen çaklama gibi yumuşak yiyeceklerin beşiğin üst kamarasından aşağıya doğru çocuğun ağzına gelecek şekilde sarkıtılarak uyutulmaya çalışılan çocuklar.
Annesi yüke giden veya köyde olan yayladaki bakıcısına; anneanne, babaanne, abla veya kardeşine bırakılan çocuklar. Onca iş arasından zaman ayırıp bakılabılındığı kadar bakılan çocuklar. Annesinin veya bakıcısının arkasından ağlayarak sürünen ve sürünürken donunun bacağından süzülerek çıkmakta olan bezinin etrafta bırakmış olduğu ıslaklık veya pislik nedeniyle azar işiten çocuklar. Annesini görünce adeta kuşkanatları gibi kollarını çırparak annesine doğru hamle yapan ve ancak bir türlü ulaşamayan, ulaşmak için çevreden yardım bekleyen veya annesinin bir an önce gelip kendisini almasını isteyen çocuklar. İnleyerek, hırlayarak annesinin kucağında, annesinin memesine hamle yapıp aç kurtlar gibi yorgun anneden emdiği sütü mideye indiren çocuklar. Adeta; “Allah’ım annem hiç gitmesin, hep yanımda kalsın” der gibi annesinin elbisesini minicik avuçlarıyla kavrayan çocuklar. Agu, atta, dede, baba, ana diyen çocuklar.
Soğuktan burnu ağzına akan, burnunu koluna süren, üstü başı kır pas içerisinde, ayaklar yalınayak, eller dudaklar büzüşmüş, yanaklar güneşten yanmış, ayaklar kirden kabuk bağlamış çocuklar. Açlıktan karnı guruldayan, soğuktan uyku tutmayan, anasına doyamayan, hastalansa doktor yüzü görmeyen, kocakarı ilaçlarıyla şifa bulunmaya çalışılan çocuklar. Yüksek ateş nedeniyle menenjit olan, sakat kalan çocuklar. Daha ne diyeyim bilmiyorum ki. Üçkardeş, beşkardeş birlikte yatan çocuklar. Sofrada yer bulamayıp bir kenarda kedi yavrusu gibi beslenen çocuklar. Tuvalete gitme imkânı olmadığından, ilgilenen kışının bulunamadığından evin bir köşesine çaktırmadan büyük veya küçük tuvaletini yapan ve bu nedenle de; neden dışarı çıkmadın veya neden haber vermedin diye dayak yiyen çocuklar. Peştamal veya kuşağa bağlı olarak sırtta taşınan çocuklar. Ellerinden tutup kendileri gibi yürümeleri istenen çocuklar. Dünyaya ilk geldiği anda ağlamaya başlayan çocuklar ağlaması da ne yapsın? Ha bugün ha yarın, ha bugün ha yarın diye diye altmış senelik yetmiş senelik ömrünü hep hayat mücadelesiyle geçiren bu çocuk ağlamasın da ne yapsın?
1950 -1980 Yıllarında İkizdere İlica köyü doğumlu olup orada yaşamını idame ettirmek zorunda kalmış olan bugünün büyükleri sizleri hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Her birerlerinin kocaman bir şekilde “aaaahhhh” çektiklerini duyar gibiyim. Her birerlerin ayrı ayrı hikâyeleri ve ayrı ayrı anıları vardır. Hiç birisinin altı delik, arkası yırtık kara lastiklerini unutacağını zannetmem. Yeşil mavi renklerdeki patiklarını kimse unutamaz.
Uzunca bir “çepuk” içerisinde doldurmuş olduğu; iğne, iplik, ayna, tarak, çakı, bıçak gibi ivir zivir malzemelerle çocuklar için plastik top, balon, düdük, üfleyince; “do,re,mi,fa,sol,la,sı,do”sesleri çıkartan sekiz delikli müzik aleti satan satıcıları kim unutur ki? İzinli veya izinsiz olarak evdeki eski bakır kapları, alüminyum veya naylon kapları vererek almış olduğu düdüğü akşama kadar bıkmadan usanmadan “fırt, fırt, fırt” diye öttürüp gezen çocuklar. Müzik aletine üfleyip kendince kendi müziğini yapan çocuklar. Üflemekten dudakları yorulan, düdüğünün içi tükürükle dolan çocuklar.
Balonunu şişiren veya şişiremeyip büyüklerinden şişirmesi için yardım isteyen çocuklar. Topu veya balonu patlayınca üzüntüden ağlayan çocuklar. Yeni alınmış lastikleri ile yatan çocuklar. Oyuncaklarına gözü gibi bakan çocuklar. Yirmi beş kuruşa bir çeyrek ekmek, on kuruşa iki lokum alan çocuklar. Kendisine bir akide şekeri veren amcayı hiç unutmayan çocuklar. Cebine üç beş kuruş para konan veya bayramlarda evine gittiği, elini öptüğü büyüğünden harçlık alan çocuklar. Toplamış olduğu paraları ve şekerleri hemencesinde taşıyan çocuklar.
Bazı becerikli olanların kendilerinin yaptığı, bazılarına da büyükleri tarafından yapılan arabalarını omuzlayıp rampanın başına çıkaran direksiyon ipini iki elleriyle sıkıca kavrayarak, çakır, çukur dinlemeden yoluş aşağı hızla kayan çocuklar. Arabası devrilen, tekeri fırlayan, arabadan düşen çocuklar. Üstü başı toz, kir içerisinde bazen yaralanan, düşme neticesinde bazen elbisesi yırtılan çocuklar.
Yaylada çocukluklar, çocuk arkadaşlıklar, unutulmaz dostluklar. Dostluğun, kardeşliğin, paylaşmanın ve kaynaşmanın zirve yaptığı anlar, zamanlar. Çamurdan tabaklar, çanaklar. Çamurdan evler, taştan kaleler, sopadan kılıçlar, mızraklar, oklar. Daha nice nice oyunlar, çocuk aklıyla icatlar.
Yukarda belirtilen tarihlerde Çağırankaya yaylasında çocukluk günlerini geçirmiş olan ve halen hayatta olan o günün küçükler ve bu günün büyüklerinden yayla anılarını mutlaka dinleyiniz. Benim kalemimin yazamadığı çok renkli ve çok enteresan anıları bire bir dinlemiş olacaksınız. Çıra ışığında, fener veya şişeli lamba ışığında yaşamanın ne olduğunu, eğreti veya çumah yatağında, yarı aç yarı tok vazıyette soğuk gecelerde eski bir çul’un altında yatmanın nasıl bir duygu olduğunu öğrenmiş olacaksınız.
Bu vesileyle de geçmişten geleceğe ironik bir bağ kurarak, halen günümüzde çöplüklerden toplamış olduğu şeylerle geçimini sağlamak zorunda kalan çocukların durumunu duşununuz. Anasız babasız kalan, sokaklarda yatan, trafik ışıklarında mendil satarak aile bütçesine katkı sağlayan çocukları duşununuz. Filistinli çocukları duşununuz. Filistinli çocuklardaki ruh halini hayal ediniz. Bugün Filistin’deki çocukların halini düşünerek bulunmuş olduğumuz ortamın kadrını ve kıymetini bilebiliyor muyuz? Elde edilmiş olan ve halen elimizde olan nimetlerin şükrünü eda edebiliyor muyuz?
Tüm yeryüzünde Mevla’m hiç kimseyi açlıkla, kıtlıkla, yoksullukla imtihan etmesin. Yeryüzünde fesat çıkaran ve zulmeden zalimleri Rabbimize havale ediyoruz. Biz biliyoruz ki “Zulümle abat olunmaz” Zalimler er ya da geç hak ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.
Konuyu bağlarken amaç yayladaki çocuklarla Filistin’deki çocukları mukayese etmek değildir. Sizde takdir edersiniz ki bunlar hiçbir zaman mukayese edilemez. Amaç Dünyanın gözü önünde bir yıla yaklaşan bir zamandır kanayan bir yaraya parmak basmaktır. “LA GALİBE, İLELLAH”