Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 34,2018 | 34,2634 | |
EURO | 37,2908 | 37,3580 | |
KÖYÜMDEN MANZARALAR
İkizdere ılıca köyünde akraba olarak; Süleymanlılar, İmamlar, Şaboğları, Hıroğlu ve Muçolar olarak bilinmektedir. Soy isimler ise; Balcı, Yılmaz, Tekin, Coşkun, Öztürk, Aksu, Ergin, Fındıkçı, Mollahasanoğlu, Öz, Karaca olarak göze çarpmaktadır. Bazı ailelerin sonradan soy isim değişikliği yaptıkları görülmektedir. Mahalle ve yer isimleri; Çifteler mahallesi, Çuharlar, İmamlar Mahallesi ( Aşeki vane), Sıçanlı, Süleymanlı, Kamaraş, Abduun mahallesi ( Orta Mah.), Muçolar, Sirtler, İstainer, Çağçansırt, Katalan, Papayıne, olarak anılmaktadır. Ayrıca; Çamlığın sırtı, korı, Nerz, Karanlığın ırmağı, karşı, Küçük çayır, Kasımın sağı, Aylalar, Kaporoto, Felibaşın ırmağı, Değirmen dere, Garzıvan, Apansağ, Zikonun sağ, Ilıceler, Delağaç, kürdüğün suyu, Azatsu, Kırmalar, Sılıkler, gibi yer isimleri yanı sıra; Faso, Avene, Bulanık su, Azat su, Tron, Horoz dağı, Küçük dere, Hostoval isimlerinde mezraları vardır. Mezralar; yayla ile köy arasında adeta bir köprü vazifesi gören yerlerdir. Yaz başları Yaylaya gitmeden önce ineklerle beraber gidilen mezralarda, yaylalara çıkış izni verilen zamana kadar, yanı nerz bozulana kadar durulur, yaylalarda Çobandeğneği attıktan, yanı yaylalar bittikten sonra tekrar bu mezralara inilirdi. Mezralar hayvanların kışlık yiyecekleri olan ot, yaprak, sufan gibi yiyeceklerin bolca temin edildiği yerlerdir.
Çifteler mahallesinde; Çifte ve Kahrımanoğlu, İmamlar mahallesinde Yılmaz ve Aksu, Süleymanlı mahallesinde; çoğunluğu Balcı olmak üzere Yılmaz, Fındıkçı, Mollahasanoğlu, Öz, Öztürk ve Karaca, Abduun mahallesi ( orta Mah.)’de Coşkun ve Aksu, Muçolarda; Tekin, İstainerde; Aksu ve Yılmaz, Sirtlerde Aksu, Öztürk ve Yılmaz, Katalanda; Balcı, Papayıne de ise Yılmaz soy isminde olanlar ikamet etmektedir.
Adem babamız ve Havva annemizde birleşen soy ve nesebimiz köyümüzde, kız alıp verme nedeniyle tüm akrabalar; Amca, Dayı, Teyze, Hala, Damat, yeğen ve torun mesabesinde olup birbirleriyle iç içe girmiş durumdadır. Dünyanın küçük bir köy haline gelmiş olduğu bu çağda köyümüz de ata erkil bir aile olarak, şirin bir köy konumundadır. Her köyün delisi de, velisi de olduğu gibi köyümüzde de; yan yatan, çamura batanlar mevcuttur. Üzerinde masmavi gök kubbesiyle, Dağlarından şelaleler, altından dereler akan, dallarında kuşlar öten, Yeşille Mavi’nin el ele tutuştuğu bu nezih ortamda huzurumuzun daim olmasını, “ila yevmi kıyamet”e kadar huzurlu, mutlu ve müreffeh bir topluluk olarak hayat sürdürebilmeyi Mevla’mdan niyaz ediyorum.
Genel sıralamasında eksiklikler olsa da köyümüze hizmet vermiş olan Muhtarlarımız şunlardır:
Zekeriya’nın Ali – Rızvan YILMAZ - (Kuçameş’ın) Mustafa AKSU – Mustafa TEKİN – Abbas TEKİN – (Halit’ın) Ali ÖZTÜRK – (Tehlike) Kemal ÖZTÜRK – irfan AKSU – Nusret BALCI – Hanefi YILMAZ – Yusuf FINDIKÇI – Dursunali AKSU – Ali BALCI ve bu yazının kaleme alınış tarihi olan 13.09.2024 tarihi itibariyle Kemal YILMAZ. Köyümüze hizmet etmiş olan çok değerli Muhtarlarımızdan dar-ı beka’ya irtihal etmiş olanlara yüce Mevla’mdan gani gani rahmet, halen hayatta olan muhtarlarımıza da sağlıklı, mutlu ve hayırlı uzun ömürler temenni ediyorum. Her birerlerinin ayrı ayrı hikâyeleri olan bu muhtarlarımızdan yeri ve zamanı geldiğinde tek tek konu edilip, köyümüz için yapmış oldukları hizmetler kaleme alınacaktır. Şahsım ve köyüm adına kendilerine teşekkür ediyor, ta’zım, saygı ve hürmetlerimle kendilerini yâd ediyorum.
Adını üzerinde yapılmış olan değirmenlerden alan Değirmen deremizde ve köyümüzün muhtelif yerlerinde birçok değirmen mevcuttu. Bugün bir kaçının ayakta kalabıldığı bu değirmenlerimizin şunlardır: Niyazının değirmeni, Ali beyin değirmeni, Süleymanoğlu değirmeni, Şaboğlu değirmeni, Hiroğlu değirmeni, imamlar değirmeni, çifteler değirmeni, Felibaşın değirmeni. Özellikle un öğütmek için mahir ustalar tarafından yapılan, kesme taşı, su oluğu, sakunar’ı, koftara’sı ve unluğu ile bir sanat abidesi olan bu değirmenler anne babalarından, büyüklerinden kaçan veya saklambaç oynayan çocukların oyun yeri, sevdalık eden gençlerin sığınağı, yolda kalmışların ise barınağı olarak hizmet vermekteydi. Şimdilerde çok fazla ihtiyaç duyulmayan bu değirmenler bakımsızlık nedeniyle yok olmaya yüz tutmuş olsa da Değirmen deremizde hayatlarını idame etmeye çalışan tarihi değirmenlerimiz mevcuttur. Geçmişi geleceğe taşıyan bu tarihi mekânların gezilip incelenmesini ve geçmişle bağ kurularak fikir edinilmesini tavsiye ediyorum.
Cumhuriyetin ilk yıllarında üçüncü sınıfa kadar başlayan eğitim ve öğretim, köyümüzde otuz yıldan fazla Muhtarlık yapan Ali ÖZTÜRK’un kahvesi olarak adlandırılan yerde bir sınıfta yapılmaktaydı. Bugün Doksan üç yaşında olan o günün talebelerinden değerli büyüğümüz Hacı Ali TEKİN’den edindiğimiz bilgiye göre ilk öğretmen Komes’ten olup daha sonra Samsun’lu bir öğretmen ile bu mekânda eğitim devam etmiştir. Sonradan Ali ÖZTÜRK tarafından ikametgâh olarak kullanılan yapı iki kattan ibaret olup alt katının bir bölümü bakkal dükkânı, diğer bölümü ise kıraathane olarak kullanılmaktaydı. Günümüzde halen ayakta olan yapı köyümüzde gezilip görülecek tarihi mekânlardan birisidir.
Eski Büyük Caminin altına taşınan ve üçüncü sınıfa kadar eğitim verilen bu okul, değişen günün şartlarına göre beşinci sınıfa çıkınca, Okulumuzun bu günkü bulunduğu yerde yeni bir okul inşa edilmiştir. Üç sınıftan ibaret olan bu okulda bazen 1.-2. Sınıflar bir arada, 3. Sınıf ayrı, 4. Ve 5. Sınıflar bir arada şeklinde, bazen 1.2.3. sınıflar bir arada 4. Sınıf ayrı ve 5. Sınıf ayrı şekilde karma eğitim yapılmaktaydı.
Daha sonraları Milli Eğitim bakanlığınca gelen Müfettişlerin okulumuz hakkında, eğitim ve öğretime elverişli değildir diye rapor verilinde, alınan karar neticesinde okulumuz yıkılarak, bir yıl köyümüzde eğitim ve öğretime ara verilmiş olup, bu günkü halinde olan okul inşa edilmiştir.
Derslik yetersizliğinden 1970’li yıllarda Okulun bahçesinde yuvarlak bir biçimde sac’la örtülü, adına baraka denen iki dershanelik bir okul daha inşa edilmişti. Bu baraka denen okulda 1. Ve 2. Sınıf öğrencileri Köyümüzden Eğitmen olan Mahmut AKSU tarafından eğitimleri devam etmiş, 3.,4. ve 5. Sınıf öğrencilerinden imkânı olanlar İkizdere Merkez İlkokuluna eğitimlerini tamamlamıştır. O yıl 5. Sınıfa gidecek olan, ben başta olmak üzere imkânı olmayanlar bir yıl eğitim ve öğretimine ara vermek zorunda kalmıştır.
1976 yılında İlkokul binasının yıkılması nedeniyle, eğitimine ara veren öğrenciler Camide Kur’an eğitimine devam etmişlerdir. O yıllarda Büyük Camide İmam Hatip olarak görev yapmakta olan meşhur İspirli Hocamız Nizameddin YILDIZ vardı. Cimil Baş köy Camiinde beş yıl görev yaptıktan sonra kendi isteğiyle köyümüzdeki Büyük Camiye atanan İspirli Nizameddin YILDIZ Hocamız 10 – 15 yıl Büyük Camide görev yaptıktan sonra yine kendi isteğiyle İkizdere Manle köyüne tayın yaptırmış, burada da 5 – 10 yıl görev yapmıştır. Daha sonra tekrar ılıca köyü İmamlar camiine tayın yaptırmış ve uzun bir müddet de bu Camide görev yaptıktan sora İstanbul ili Pendik İlçesine tayın yaptırarak buradan emekli olmuş ve yine Pendik’te vefat etmiştir. İspirli Nizameddin hocamıza Allah Rahmet eylesin.
Köyümüzde yıllarca Eğitim ve Öğretim hizmeti vermiş olan Eğitmenimiz Mahmut AKSU ayrı yazı konusu olacağından hayatından burada bahsetmedik. Bu okulumuzda hizmet veren çok değerli öğretmenlerimiz arasında (Tepe’nın) Memiş oğlu Mustafa BALCI’ da mevcuttur. Kendilerini hayırla ve minnetle yâd ediyorum. Allah gani gani rahmet eylesin.
1985 -86 yıllarında Köyümüzde Sırt mahallede iki derslikli bir İlkokul daha inşa edildi ancak o zamanlar ülkemizde yaşanmakta olan ekonomik durum veya öğretmen yetersizliği gibi çeşitli nedenlerle bu okul uzun süreli hizmet verememiştir. Günümüzde taşımalı sistem nedeniyle Öğrencilerimizin İkizdere Merkezdeki okullara taşındığından her iki Okulumuz da kapalıdır. Sırt Mahalledeki Okul binasına köyümüzden ihtiyaç sahibi birisi yerleştirilmiş olup, diğer merkez ilkokulu ise Eski Muhtarımız Ali BALCI’nın girişimleriyle tarihi (antika) eşyaların sergilendiği bir yer olarak Kültür bakanlığına kazandırılmıştır. Tarihi değere sahip, günümüzde kullanılmayan eşyalar burada kabul edilerek, gerekli bakım ve onarımları yapıldıktan sonra, geleceğe ışık tutması açısından burada sergilenmektedir. Konu ile ilgili olarak duyarlı köylülerimiz tarafından tarihi değere sahip bu tip eşya veya materyallerin okulumuza bağış edilmesi hususunu bu yazı vesilesiyle köylülerimize duyurmuş oluyoruz.
Eski zamanlarda okumak çok zor ve meşakkatli bir işti. Kitap almak, kalem, defter, silgi bulmak her ailenin yapabileceği bir iş değildi. Yokluk ve fakirlik zamanlar. Hayat zor, hayat şartları daha da zor, Köyümüzün coğrafi durumu yaşam şartlarını daha da zorlaştırmaktadır. Zamanın şartlarına göre köyde çiftçilik yapmak, hayvancılık yapmak oldukça zor. Geçim için yapılacak iş ve işlemler için zamana ve insan gücüne ihtiyaç vardır. O zamanlarda eğitime ayrılacak zaman boşa geçmiş zaman gibi telakki edilirdi. Bu nedenle genellikle kız çocukları okutulmazdı. Okutulmayan kız çocukları tamamen ev işleriyle haşır neşir olurdu. İş, güç nedeniyle insan gücüne duyulan ihtiyaç nedeniyle bazı aileler tarafından erkek çocuklar bile okutulmazdı veya okutulamazdı.
Tüm okullarda tek tip olarak, düğmeleri sırttan iliklenen siyah önlük ve beyaz yakalık mecburiydi. Bezden dikili çantalar boyundan aşağı doğru sarkıtılmış, sağ kol altından sırta doğru atılarak içerisinde, birinci sınıfta; sadece Türkçe ve Matematik kitapları ile bu kitaplara ait defterler ve ayrıca resim defteri. İkinci ve üçüncü sınıflarda bu kitaplara eklenen, hayat bilgisi kitabi ve defteri, dördüncü ve beşinci sınıflarda ise; bunlara eklenen tarih ve coğrafya kitapları ve defterleri mevcuttu. Beyaz yapraklı, düz çizgili veya kareli olan defterlerden Matematik defteri her ne hikmetse özellikle sarı yapraklı olması şarttı. “Üçüncü sınıfta, bir önceki sınıftan yarım kalan beyaz ve kareli bir defteri Matematik defteri yaptım diye öğretmenden yemiş olduğun sopayı unutmuş değilim.“ Resim defteri, diğer defterlerden ayrıcalıklı yatay olarak her sayfanın arasında diğer tarafını görebilecek şekilde kopya kâğıdı bulunurdu. Kardeşler arasında bölüştürülen kurşun kalem ve silginin yanında kırmızı kurşunkalem, cetvel ve pergel de olması gereken materyaller arasındaydı. Her defterin ön kabuk kısmında, haftalık der programı cetveli, arka kabuk kısmında çarpım tablosu cetveli mevcuttu.
Pazartesi sabah başlayan eğitim ve öğretim, Cumartesi öğlene kadar devam ederdi. Daha sonraları bu, Cuma günü akşama kadar olarak değiştirilmiştir. Cuma günü son dersten sonra İstiklal marşı eşliğinde gönlere çekilen Türk bayrağı, Pazartesi günü ilk derse başlamadan yine İstiklal Marşı eşliğinde indirilirdi. Her sabah derse başlamadan, Okulun giriş kapasında, bahçede sınıf sınıf sıra olarak, yapılan üst, baş ve tırnak kontrolünden sonra, bir öğrencinin önderliğinde andımız okunurdu.
Öne çıkıp, yönünü tüm öğrencilere dönen öğrenci gür sesiyle:
Günaydın Arkadaşlar!
Türküm, Doğruyum, Çalışkanı. Yasam; Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymaktır. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Son kısımda ise; Varlığım Türk Varlığına Armağan olsun diyerek bitirilen andımızdan sonra, tek sıra halinde sınıflara girilirdi.
Her öğrencinin en az bir odun getirmesinin mecburi olduğu bu dönemde yakıt ihtiyacı bu şekilde karşılanmaktaydı. Sobalık olarak kesilmiş olan bu odunlar, bazı aileler tarafından senenin başında, yük olarak da götürülürdü.
Sükûneti sağlamak üzere her sınıfta bir başkan olurdu. Sınıf temizliği ise nöbetçi öğrenciler tarafından yapılırdı. Yeşilay kolu başkanı, Kızılay kolu başkanı, Temizlik kolu başkanı gibi çeşitli kollarda başkanlar ve başkan yardımcıları seçilirdi. Genel tertip, düzen, sevgi, saygı ve hoş görü ön plana çıkartılarak önce eğitim, sonra öğretim yapılırdı. Andımızda geçen; Küçüklerimizi sevmek, Büyüklerimizi saymak tam manasıyla, hayatın her alanında tatbik edilirdi.
Öğlen yemeği için evi yakın olanlar evlerine giderken, uzak olanlar ise çantalarına; ekmek, peynir gibi “azık” koyarak yiyecek ihtiyacını giderirdi. Sonraları devlet tarafından okullara gönderilen süt tozu ve un’lar bazı ailelere verilerek kurabiye, poğaça gibi şeyler yapılarak öğrencilere dağıtılırdı.
Sopanın bol olarak atıldığı bu dönemlerde, her hocanın bir fındık çubuğu olurdu. Dersini yapmayanlar veya kabahat işleyenler bu çubuk marifetiyle cezalandırılır. Tüm parmakları bir noktada toplayarak, cetvelle parmak uçlarına vurmak meşhurdu. Ses, gürültü veya her hangi bir nedenle sınıf mümessilleri (Başkanları) tarafından isimleri yazılıp öğretmene verilen öğrenciler, bu dayaklardan, öğretmenin o an ki psikolojik durumuna göre biri ile cezalandırılırdı. Sevecek, şefkatli ve müşfik, babacan öğretmenlerin yanı sıra, sevimsiz ve gaddar, aşırı dayak meraklısı olan öğretmelerde vardı. Olumlu veya olumsuz olarak, her öğrencinin mutlaka unutamadığı bir öğretmeni vardır. Birileri “Rahmet”le anılırken, bazıları da pek hoş anılmamaktadır.