Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 39,6470 | 39,7185 | |
EURO | 45,5260 | 45,6080 | |
.....
Konunun asıl meseleden uzaklaşarak değişik mecralara yayılmasını önlemek ve asıl meseleye çekmek amacıyla söz alan Ahmet; neyse arkadaşlar şimdi bunlara boş verelim, zaman iyice geçti, biz bu akşam nerede kalacağız, biz bunu konuşalım. Muhammet’e dönerek; Mehmet amcanın vermiş olduğu o adrese, İmdat abinin yanına gidecek miyiz? Yoksa ne yapacağız, başka bir fikri olan var mı, şimdi bunu konuşalım.
Yeniden devreye giren Yusuf; ne adresi, hangi adres, bir bakabilir miyim? Diyerek söze girer Muhammet elindeki adresi çocukluk arkadaşı Yusuf’a uzatır. Kâğıtta yazılı olan adresi yüksek sesle okumaya başlayan Yusuf; “Saya yokuşu salkım sokak No:15” burası bizim bir arka sokak, bende Farabi sokak No:26 da kalıyorum. Bizim evde de biz dört arkadaşız, hepimizde aynı köylü, Aslan, Murat, İslam ve ben. Benim şimdi size bir teklifim var. İtiraz istemem. Hep birlikte bizim eve gideceğiz. Oradan İmdat abinin yanına gideriz. Onlarda bildiğim kadarıyla dört arkadaş bir evde kalıyorlar. Ya ikişer ikişer pay olursunuz, ikiniz İmdat abide, ikiniz bizde kalır veya hep beraber bizde kalırız. Sonrasını sonra konuşuruz diyerek bir zengin kalkışı yaparak masadan kalkarak Beton Yılmazın yanına giderek abi bizim masada kaç çay var deyip tüm çay paralarını yapılan itirazlara rağmen öder ve beş arkadaş kahvehaneden dışarı çıkarlar.
Kafile başkanlık görevini ele almış olan Yusuf; arkadaşlar: Akşam ezanı yakın isterseniz buradan bir minibüse binerek Eyüp Sultan’a gidelim, orada Akşam Namazımızı kılalım, oradan Alibeyköy’e geçeriz, yakın zaten, ne dersiniz. Diğerlerinden bir ses çıkmayınca, tamam sukut ikrardan gelir, mesele anlaşılmıştır diyerek ekibi minibüs duraklarına doğru yönlendiren Yusuf ilk kalkacak olan minibüse binerek boş olan en arka koltuğa geçer ve gelin arkadaşlar burayı da biz dolduralım der.
Eyüp Sultan’ı, Ebu Eyyüb el Ensarı’yı babasından çokça dinleyen Muhammet Eyüp Sultan Camisinin yanına gelince teneffüs etmekte olduğu o mistik havanında tesiriyle, bir yandan Camiye akın akın giren insanları seyrederken, bir yandan da Okunan Akşam ezanını dinler. Sanki rüya âleminde dolaşıyormuş gibi, Allah’ım ben neredeyim, burası neresi, ne mübarek bir mekân, ne muazzam bir kalabalık derken babasının ezan sesi, eşinin sabah namazında Muhammet! Hadi kalk Ezan okunuyor, Namaz vakti deyişi gibi hülyalarla beyninin içinde kopan fırtınalar eşliğinde sürüklene sürüklene caminin içerisine girer. Cami tiklim tiklim sanki bütün İstanbul oraya toplanmış gibi.
Huşu içerisinde kılınan Akşam Namazından sonra Eyüp Sultan türbesini ziyaret ederek hep birlikte Fatiha okuyup dua ettikten sonra önce Yusufların evine kısa bir mola verdikten sonra asıl gitmek istedikleri İmdat abilerinin evine giderler.
Kapıyı kendilerine açan İmdat Yusuf’u karşısında görünce, Vay kardeşim Yusuf gelmiş, Hoş geldin, bunlarda kim deyince Yusuf; İmdat abi bunlar senin yanına gelecektiler ben tesadüfen Yılmaz’ın kahvesinde buluştum bunlarla. Muhammet benim çocukluk arkadaşım, babası köyün imamı Nizamettin hoca var ya, diğerleri de bunun arkadaşları.
İmdat hele gelin bakalım, gelin içeri bir konuşalım, nedir mesele bir anlayalım bakalım. İmdat önde diğerleri arkada tek sıra halinde bir salona giren arkadaşlar içerde bulunanlara selam verirler. İmdat; bakın size kimleri getirdim. Bu Yusuf, bu Muhammet, hanı Bizim köyün imamı var ya Nizamettin hoca, onun oğlu Muhammet, bunlarda onun arkadaşları derken gelen misafirlere hele bir oturun bakalım bir soluklanalım. Şaban’a doğru dönerek, Şaban kardeş bir çay koyar mısın der. Şaban çay koymak için Mutfağa doğru giderken İmdat Muhammet’e dönerek, eee anlatın bakalım, şimdi sizi dinliyorum der.
Yeleğinin iç cebinden çıkarmış olduğu jelatinli Bafra sigarasını itina ile açarak içerisinden çıkarmış olduğu tek dal bir sigarayı önce Muhammet’e doğru uzatan İmdat, içiyor musunuz diye sorar. Muhammet’ten hayır yanıtını alınca diğer misafirlere tek tek ikram ederek, kabul görmeyen sigarayı iki dudağı arasına alarak muhtar çakmağı ile üç-beş kez çakarak közlenen sigaradan derin bir nefes çekerek dumanını beş-on saniye sonra ağzından burnundan karışık olarak dışarı salık verir. Bu durumu Hayretle seyreden Muhammet; abi af edersin o dumanı o kadar zaman nerede sakladın, yoksa yuttun mu? Ne yaptın çok merak ettim. Köyde Caminin oturma yerinde, kışın ısınma amacıyla yakmakta olduğumuz sobayı her hafta, en geç iki haftada bir siliyoruz. Soba her zaman tıkanıyor ve sürekli duman ediyor.
Muhammet konuyu buralara taşımasının asıl nedeni İmdat abilerinin evine geldiklerinden beri oda içerisinde önceden beri içilmiş olan ve odanın adeta duman altı olması nedeniyle gözlerinin yanması ve boğazında oluşan gıcık nedeniyle konuşma güçlüğü çekmesi nedeniyle idi. Durumu fark eden İmdat abi, beraber kaldıkları Murat’a seslenerek, Murat; şu pencereyi biraz açar mısın, oda biraz hava alsın. Misafirlerimiz rahatsız olmuşlar dedi. Pencerenin açılmasıyla derin bir nefes alan Muhammet; çok teşekkür ederim abi. Kusura bakma gerçekten ben çok rahatsız olmuştum. Allah razı olsun.
Asıl mesele konusunda enine boyuna gerekli konuşmalar yapılıp fikir teatisinde bulunduktan sonra sonuç bildirgesi olarak birlik, beraberlik ve dayanışma konusunda fikir birliğine varıldı. Gelen yeni arkadaşlar için Saya yokuşu salkım sokakta bir gecekondu kiralanarak ikamet meselesi halledilmiş oldu.
Arkadaşlığın ve dostluğun önemi gurbet ellerde kendisini daha çok ön plana çıkarmaktadır. Bir Asker arkadaşlığı, birde gurbet arkadaşlığı unutulmaz. Bir kişiyi tanıya bilmek için 1- Ya onunla bir yolculuk yapacaksın. 2- Ya onunla ticaret gibi bir alış verişte bulunacaksın. 3- Ya da onunla komşuluk edeceksin. Eğer bunlardan hiç biri ile o kişiyle bir temasın olmadıysa gerçek manada o kişiyi tanıdığın söylenemez.
O zamanlar İstanbul iline gurbete gelen köylülerimizden parklarda, bahçelerde, cami avlularında veya kahve köşelerinde sabahlayanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktu. Ancak birbirleriyle dayanışma içerisinde olan ve sırt sırta verenlerin sırtları yere gelenler ise istisna denecek kadar azdır.
Yeni gurbetçilerden Ahmet Bakırköy Sümerbank fabrikasında, Mehmet ile Zekeriya kalfa Ali dayının yanında inşaatlarda işe başlarken Muhammet de İmdat abisinin yanında terzihanede işe başlar.
El birliği ile kiralanan yeni gecekonduyu oturulacak vaziyete getiren gurbetçiler işleri yoluna girmesiyle rahat bir nefes alarak artık çalışmak ve para kazanarak, geleceklerine damga vurmak üzere kolları sıvarlar.
Şık Terzihanesinde İmdat abisinin yanında işe başlayan Muhammet heyecan içerisinde abisinin vermiş olduğu talimatları harfiyen yerine getiriyor. Dükkânda bulunan malzemeleri tanımaya başlayarak, gözünü İmdat abisinin üzerinden ayırmıyor. Gelen müşterilere hemen çay ikram ediyor, oturacak yer gösteriyor, dükkânın temizliğine azamı özen gösteriyor.
İstanbul’a geleli beri haber alamadığı Anne babasını ve en önemlisi de sevgili eşini haberdar edebilmek için bir mektup yazmanın zamanı geldi. Akşam dükkânı kapatmak üzere kendisine seslenen İmdat abisine; abi ben köye bir mektup yazacağım, müsaaden oluşa ben biraz daha kalabilir miyim? Diye sorar. Gerekli olur alındıktan sonra dikiş makinesinin yan tarafında bulunan ütü masasına geçerek önceden hazırlamış olduğu kalem ve kâğıdını masanın üzerine koyar. Heyecandan ellerinin titrediğini fark eden Muhammet bir müddet ellerini ovuşturarak titremelerine engel olmak için gayret ederek bir nebze muvaffak olur. Ve ilk mektubunu yazmaya başlar.
“sevgili eşim Zehra! Selam, sevgi ve muhabbetlerimi sunar hasretle yanaklarından öperim. Biliyorum bana çok kızgın olduğunun farkındayım. Senin durumunda olsam bende aynı duyguları yaşardım. Sana olan sevgimin ilk günkü gibi olduğunu bilmeni isterim. Bizim sevgimiz kördüğüm gibidir, çözülmesi ise asla mümkün değildir.
Benden sual edersen hamd olsun şimdilik çok iyiyim. Sonrasını Yüce Mevla’m bilir. İnşallah daha da iyi olacak. En iyi günüm da size kavuştuğum gün olacak. Gemi yolculuğumuz bir hayli zor geçti. Dokuz gün gemide kaldık. Normal zamanda üç gün sürmekte olan gemi yolculuğu benim şansıma dokuz gün sürmüştür. Uçsuz bucaksız derya üzerinde aheste aheste yol alan gemi, havanın bozulması ve dev dalgaların yükselmesiyle bir anda alabora olmaya başladı. Deniz bile sanki bana nereye gidiyorsun, Eşin daha doğum yapmamış, doğacak olan ilk çocuğunu göremeden nereye gidiyorsun der gibiydi. Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Kastamonu, Zonguldak derken İstanbul iline vardık. Dokuz gün üzerine Karaköy limanına demirleyen gemiden inerek bütün köylülerimizin uğrak yeri olan Beton Yılmaz’ın kahvesine gittik. Geceyi bu kahvede geçirdik. Dört arkadaş bir grup olduk. Mehmet, Zekeriya, Ahmet ve ben. Bu arkadaşlarım çok iyi arkadaş. Mehmet abi bizden daha tecrübeli, daha önce İstanbul’a gelmiş o bize çok yardımcı oluyor. Mehmet abinin yönlendirmesiyle Ahmet ile ben Bakırköy’deki Sümerbank fabrikasında çalışan Mehmet amcanın yanına, Zekeriya ile Mehmet de Şişlide İnşaat kalfalığı yapan Ali dayının yanına gitti.
Mehmet amca bize Alibeyköy de oturan terzi İmdat abının adresini verdi. Kahvede tesadüfen Bizim Yusuf’la karşılaştık, o da bize çok yardımcı oldu. Birlikte İmdat abinin evine gittik. Onlarda dört arkadaş bir evde kalıyorlar. Bizim, aynı adrese yakın bir yerde bir ev tutmamıza yardımcı oldular. Birlikte evimizi düzene soktuk. Birçok eksiğimiz var ama başımızı sokacak bir yuvamız var artık. Ben İmdat abinin yanında terzihanede işe başladım. İmdat abı çok iyi birisi, Babamı da çok seviyor. Çocukken babamdan okumuş. Ben din konusunda ne biliyorsam senin babandan öğrendim diyor. Bana sahip çıkıyor. Seni yetiştireceğim, çok iyi bir terzi olacaksın diyor. Bende çok çalışıyorum, her şeyi bir an önce öğrenmek istiyorum. İnşallah kısa zamanda usta olacağım. İnşallah kendi dükkânımı açacağım. İnşallah kendi evimiz olacak, hep birlikte beraber olacağız.
Neyse! Artık bundan sonra bol bol mektup yazarım. Sizler nasılsınız. Canım anneciğim, canim babacığım, biricik yavrucuğum nasıl. Doğumunda yanında bulunamadığım yavrumuzdan ve sizden özür diliyorum. Beni af edeceğinizi biliyorum. Ne yapıyorsam hep sizin için yapıyorum. Siz benim hayatta varlık sebebimsiniz, siz olmazsanız ben bir hiçim. Sizsiz yaşamamın bir anlamı yoktur, olamaz. Anneciğime çok çok selam ediyorum. O nasırlı ellerinden doya doya öpüyorum. Canım babacığıma çok çok selam ediyorum hürmetle ellerinden öpüyorum. Babamı tanıyanlar tarafından itibar görüyor ve destek alıyorum. Babamın bu kadar sevildiğini gurbet elde çok daha iyi anladım. Demek ki, İyi bir insan olmak yedi sülaleye kadar sirayet ediyor. Fazlı dayım her zaman der ya “Asluhu – Nesluhu” diye, demek ki bir insanın aslı ve nesli çok önemlidir.
Ben sana açık adresimi yazıyorum, artık bundan sonra birbirimizi mektupsuz bırakmayalım. Adresimiz “Saya yokuşu salkım sokak No:26 Alibeyköy / İSTANBUL” bu adresi hiç kaybetme aksine bir gelişme olusa ben size yazarım.
Beraberliğimizin yegâne meyvesi olan Cennet meyvesi Bebişimiz nasıldır? İnşallah iyidir. Bana bol bol bebişten yaz. Bu mektubum eline geçer geçmez en kısa zamanda cevabını bekliyorum. Hepinizi çok seviyor, hepinize çok çok selam ediyorum. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum.
Seni her zaman seven ve her zaman sevecek olan eşin Muhammet”
…